Küçük Dünyama Takılanlara Fısıldadıklarım...: Mayıs 2008

29 Mayıs 2008

Blog Buluşmalı Mal Beyanım(:

"Mayıs sonu tekrarını yapalım, aman haa aksatmayalım" sözlerini lafta bırakmadık ve blog buluşmasının ikincisini gerçekleştirmek üzere bu haftasonu için anlaştık. Buluşmayı ayarlayan ve ilkinde olduğu gibi tüm plan programın sorumluluğunu üzerine alan Uğurböceği'ne şimdiden teşekkürler. Ben de büyük bir terslik olmadığı taktirde buluşmaya katılacağım. Bu yakınlarda olup da duymayan varsa duyduk duymadık demesin Uğurböceğimiz'in enfess sayfasına uğrayarak gerekli bilgiyi edinsin;))
Buluşmamız tüm blog yazarlarına açıktır ve de herkes tanıdıktır(tereddüte gerek yok) belirtmek isterim;)

Balıkesir'e gitmeden az önce yakalanmıştım sobeye... Nur'um tarafından. Öyle ki ayağımın tozuyla mal varlığımı toparlayamadım): Biraz gecikmeli de olsa malı mülkü topladıım beyan ediyorum.

*
Çok sevdiklerimden, kuzenlerimden ve hepsi birbirinden özel kişilerden gelen yığınla mektubum,
*
İspatı sabırla kanıtlanan ve zaman tanıklı olan koca bir sevdam,
*
Geceleri gökyüzünde "ay"ım var oturup dinlendiğim, gündüzleri hayallerimin peşinde koşarken dizim üstüne düştüğümde ki çürüklerim,
*
İnancım,
*
Upuzun saçlarım:)
*
Yanımdan ayırmadığım Clinic pudram ve de cep aynam,
*
Çeyizlerim var(buz kabından danteline kadar uzanan...)
*
Beni yormayan, kendimi ispatlamama ya da açıklama yapmama gerek duymadan yanımda olan dostlarım var(:
*
"TerTer"im var(4 yaşında kedim)
*
Bitmeyecek gözyaşlarım ve bu yaşlara bakıp bakıp gülen gözlerim var(:
*
"Hayır" diyebilmek kadar, "olduğu gibi kabul etme" sınırlarını da belirleyici tecrübelerim var.
*
ve fısıldadıklarım var dünyaya; sibelbay.blogspot.com'da(:

Mal beyanı için lütfen ismini saydıklarım sayfalarına!!! Sobelendiniz efenim kibarca;)

Desertwind Nalaan, Ece annecim, TaTlıCadı Aslım, ŞekerPembe ve dee Mikro PC unutulmadın;))

26 Mayıs 2008

Kırk midyeli balkon keyfi...

Bu hafta İnciraltında çimlerin üzerinde armut minderlere kurularak, denize nazır bira içip yıldızları seyretme keyfi, etti ikiii... Denize yavaş yavaş yanaşıyorum. Yanıbaşımda olduğunu biliyordum ama bu ara kendilerine biraz biraz sırnaşıyorum;)
Deniz ve güneş(:
Deniz ile dert dinlemek(:
Deniz ile dertleşmek(:
Deniz ile faktörlü kremi bir arada düşünmek(:
(çillerim uğruna her gün faktörlendiğim için)
Deniz ile tuzun gücüyle hareket ederken şişmek yerine kilo vermek(: ...
v.s. çok kolay iken neden almıyım ki mavisi çokça caanım denizi koynuma!!
Derkeen...;
Kuzen Handeyle Cumartesi öğleden sonra kahvemizi yudumlarken bir "hadi" ayaklanmasıyla Dikili'ye gitme kararı aldık. Bir saatte yol aldık ve ufak tefek bir alışverişle 40 midyeli harika bir masa hazırladık;) Midyeler enfess ve de güvenilir yerdendi tabi. Yerdik-yemezdik diye diye 40 tane midyeyi bira eşliğinde bitirdik. Yemek bitip hava karardığında Midilli'nin ışıklarını izledik. Bu kadar yakın olduğum aynı havayı çok yakınen soluyup, akıntıyla gelen suyuna burnumu soktuğum Yunanistan'a gitmek yerine Mardin'i görsek önce diye içimden geçen teklifi dışarıya sundum. Önce komik diye gülse de Hande; komşumuza gitmek için ayak bastısından vergisine kadar şöyle bir düşününce şaka olmadığını anladı kararımın;) O güzel manzarayı bırakıp Menekşe ile Halil'in final bölümünü izleme cesaretini göstermek adına öncelikle balkonda hafifçe bi üşüdüm;) E laptop da film izleme niyetimizde suya düşünce ses yetersizliğinden. Gelsin gözyaşlarııı, gitsin Menekşe ile Halil...
-Aaa bi de ağlama şimdi yaa gözlerin dolduu!!
(Ben gözümü ayırmadan büyü bozulmasın diye aceleyle verdim cevabımı)
-Dur Hande yaa:(((
(Amaç oydu halbuki diziyle birarada içimdikileri de atma!!)
Attım rahatladım. Öyle ki anlattım anlattım genelde ben anlattım Hande'ye, bazı gönül işlerinden korku filmi yarattım;)
Korktu.
Sabah 05.00 uyku ve 10.30'da hafif debelenerek uyandım(birisi çaktırmadan uyandırmalıydı Handeciğimi). Denize gidilecek ve güneşin göründüğü yerde güneşe serilecekti pamuk beyazı vücudum. Serildi serildi... Hafif pembemsi, faktörlü destekle, sağlıkla istenilen kıvama gelindi(: Çok mutlu oldum.
Dondurmamı yedim daha mutlu oldum.
Gülümgülüm gülümserken, etrafa "n'olur hatırlatma bana Pazartesi'yi" diye mırıldanırken tebessümle...
Hande birden; "Annemle hatta Zehrayla da konuştuk bunu. Biz evlilikde ya da hayatımızın bir döneminde kötü çok kötü durumlarla karşılaşıp boşanma durumuna gelsek bile unutur devam edebiliriz aynı güvenle yine. Ama sen!! Bu gülüşünü koruyamaz oracıkta bırakırsın. Bence."
Bunu konuşup üzülürlermiş galiba arada, benim benden hassas arkadaşlarım(:
Düşündüm.
Ben onların hep espri yapan ve gülümseyen kuzusuydum. Bana hep bunu hissettirdiler. En şımartılan ben oldum. Belki de bu yüzden en hassas görünen ya da öyle kalan!!
Düşündüm. Orta yere kalbimi açtım. Gözlerine gözlerimi bıraktım.

"Gülmeyi sadece ertelerim ben kurban etmem".

Gözlerim ne dedi bilmem!!!

21 Mayıs 2008

Aba kıs olmuş Çibel'e anlatmış...anlatmış...

Yağmadı. Yağmur yağmadı. Hatta güneşle böcekler sıcağın habercisi olarak birlik olunca Sibel allerji oldu. Kabardım da kabardım, kaşındım da kaşındım tatil boyu(:

Gözümde büyüttüğüm otobüs yolculuğu bir filmle bana zamanı unutturdu. Yolculuğum da oradaki güzel günler gibi çabucak bitti-gitti, film gibi..
Ayşe kocaman bir aba kız olmuş görüşmeyeli. Yol gösterici ve öğretici her harekette "ıı bıyaakk aba kıs oldum ben" "baaak bak" diyerek gerçekten de düşse bile ablalığın hakkını layıkıyla yerine getiriyor her hareketiyle(:
Araba koltuğundan aba kıs olup kendisi inmeye çabalıyor.
Merdiven iniş çıkışlarda aba kıs olduğunu dile getirip bir de bana "koykmaa aba kısım ben koykmaa" diye telkinlerde bulunuyor((:
1 saat gibi bir sürede yediği 5-6 kaşık yemeği 10 kepçe dışarı iade edip bir de marifetle "büyüdüm been bak aba kıs oldum" rahatlığıyla oyunlarına devam ediyor(:

En zor olan yanı da yemek sonrası annesini buhrandan kurtarma anı. Öyle ki takıntı halini alan yemek yedirme durumu wc'ye kadar uzayııp gidiyor:( Lazımlığa boşaltma yapan Ayşe firar edemediğinden anne asker tarafından ablukaya alınıp kaşar peynirle süregelen savaşına devam zorunluluğunda bırakılıyor.

Hiç evde durmamacasına gezdik Özlemcim ve yol arkadaşıyla. Bizim minik arkadaşımız çok uyumlu bir çocuk, öyle ki 4 saat boyunca bizimle birlikte ayakta alışveriş telaşına ortak olmasına rağmen bir kere bile ne tutturdu ne de ağladı. Hatta aynı aba kıs gibi baktı takılara-tokalara, ayakkabılara-çantalara ve hatta kahkahalı dedikodularımıza ortak olup yalancıktanda olsa kahkahalar bile attı orta yere((:
En güzeli doyulmaz sabah kahvaltılarıydı. Dolu dolu 3 gün bu zevki yaşadım. Hatta hızımızı alamadık köy kahvaltısına bile gittik. Havuz başında, şırıl şırıl akan sular eşliğinde miss gibi havayı koklayarak bu keyfi gazete okumaya kadar uzattık.

Burnumda tütüyor şimdi...!!!
Ne kahvaltısı ne de sefası,
Ne tatili ne de hava değişimi...
Özlemin bana otogarda söylediği gibi; "Galiba senin tarafından da unutuldum. O artık en sevilen sende de belli:(("
Bu sözüyle onu hiç öpmediğimi hatırlayarak miniği kucağımdan indirdim ve arkadaşıma kocaman sarıldım.
Ama bilmişti "Çibeliiim" diye bana seslenen Ayşeciğimin sesi şimdi benim en çok özlediğim.
Sabah 7.00'de kalkmaların en zevklisini bana yaşatan gülüşünü de ösledim.

15 Mayıs 2008

1 - 2 hOOp Balıkesirde'yim((:

Yavaş yavaş tatil hazırlığına başladım. Müdürümle de konuşup yarın işten çıkışımı 4 saat evveline aldım. Ama bilet işimi geciktirince yer bulmada da biraz problem yaşadım. Balıkesir'e akın akın insanlar gidiyor ve saat başı otobüs olmasına rağmen yer bulunamıyor. Bi an için duyduğum şüpheyle arkadaşa da sormadım değil; "sizin oralara turistik gezi mi düzenliyorlar artık!!" Anlaşıldıı ben gelmeyeli gerçekten çok olmuş)): Tamam yaa abartmayın üzerime de çullanmayın "bak baştan söyliyim 'hayırsız' falan derseniz sürekli bana hiç gelmiyim"
Geçerli sebeplerim var; ben iki gün için yerinden kıpırdayamayanlardanım. Yarım saatlik Çeşme'ye bile giderken bir gece kalmalı olsun diye telaşla milletin burnundan getirenim. Bu yüzden de hayatımda allemle kallemi bir arada seri olarak kullanabilen zeki bir cinse ihtiyacım var!! En azından yeniliklere ve değişime hazırım;))

Bir İzmir'e bakıyorum bir Balıkesir'e, serinlikten soğuğa doğru 3-5 derece gidiyorum ve kafamda götüreceklerimi hazırlıyorum. Malum yarın direkt işten yola çıkacağım. Ama öncesinde Ayşe Melis'e alacağım hediye için Salı akşamı alışverişe çıktım kuzen Handey'le. Hazırlığın en en en güzel kısmıdır bu; minicik bedenlere el kadar elbiseler beğenmek. "Ayy ayy..." diye diye ellenmedik ne bikini kaldı ne de papi((: Hatta çıkarken Handecim beş yıl sonra almak üzere bir de elbise ayırttı;))
Bu haftanın tek diyetli akşam yemeği o güne aitti(alışveriş sonrasında sadece salata yedim). Zaten sonrasında Şehrazat bacı bende yine iştah bırakmadı!! Hasta ruhlu tek başrol oyucusu olarak tarihe geçen ve bilmem kaç yüz bölümdür takıntılı bir adamla masal dünyasında insana stres yaşatmayı başaran diziyi izledim. Bu sefer ispat sırası Şehrazat'ta, yeni bir dönem başladı masalda. Havadan bir kız bir erkek çocuk düştü yuvaya, ohh para gani, işler iyi, IQ'lar tıkırında...

Taa bir alışveriş esnasında(2-3 ay kadar önce) çokça beğenerek aldığım ayakkabılarım kutusuyla mevsiminin gelmesini beklemekteydi. Dün bi koşu tatilde giyme amaçlı gidip onları aldım. Koşarken yoruldum ki soluğu Benetton'da aldım. Girmemin yasak olduğu mühim bir mağaza kendileri. Saymayı unutup duygusallığa teslim ettim kendimi derken 1... 2... 3... ...v.s. bişeyler aldım çıktım.
Mutlu oldum. Aldıklarımı yatağımın üzerine dizip gece boyunca gidip gelip izledim. Sonrasında ceza bu yaa bugünkü bakım için almış olduğum randevumu iptale aldım. Şimdi arıyıp sözümü yerine ge-ti-ri-cemm.
Ben gidiyorum şimdilik, fazla açıldım. En erken Salı günü dedikodu yapmak üzere burada olacağım.


Lütfen yağmur yağmasın.
Lütfen yağmur yağmasın.
Lütfen yağmur yağmasın.

11 Mayıs 2008

Sevmeyi bilmek; anne olmak demek.

Pazar kahvaltımı, evde yalnızım demeden şölen tadında yaptım. Kalabalık kahvaltının gereği, demliği de ağzına kadar doldurup güne dopdolu bir ruh haliyla başladım. Şimdi ısıtıp ısıtıp içiyorum kendilerini. Biraz sonra geceyi maç seyretme amaçlı gittikleri Urla'da geçiren annem ve babam da gelecek ve demlik dibini görecek;)

Annelerin ve de benim gibi anne olma ümidiyle tüm sevgilerini konu komşu, eş dost çocuklarına vererek, anne olacağı günü bir ümit bekleyen gönlü geniş tüm hanımefendilerin gününü kutluyorum. Biz kadınlara, anne olmadan verilen, taa yaradılıştan bu yana süregelen bu duygu değilmidir beraberinde sabrı da getiren. Bu duyguyla kadın affeder, bu duyguyla içinde hep merhamet taşır, gece 3-5 uyanmalarının çetelesini tutmaz kadın. Ağlamaya belki de ondan bu kadar yakın. Hassaslığı bundandır kadının. Gün gelir bir söze alınarak temize çeker içini, gün olur bir söze muhtaç hisseder kendini. Gözyaşlarıyla hayata tek başına tutunabilen tek varlıktır o. Yuvayı yaptığı gibi yuvasını da yapmayı bilir canım dediklerine bir zarar geldiğinde. Kadın olmayı seviyorum; gözlerimin ağlamasını, yüreğimin sonsuz sevgisini, sevmeyenleri sevmeyi, somurtan yüzlere gülümseyebilmeyi ve her düşüşte hayatta bir güzellik bulmayı becerebilen dişi gücümü.
Ümidimi seviyorum.

Elbette tek bir gün değil bugün; annelerimizi hatırladığımız ya da evlat olarak gereğini yerine getirmeye çalıştığımız!! İnce düşünerek, bir kadının ufak da olsa sürprizlere açık yüreğini hoş ederek mutluluğundan sebeplenme adına, anneciğime, babam ve kendi adıma hediye aldım. Dün tüm günümü buna ayırdım ve bu bahaneyle çokça gezdim. Biraz sonra arkadaşım gelecek, sonra bizimkiler, sonra kesin güneş batımıyla Pazar günüm Kordon'da sona erecek.

8 Mayıs 2008

"Yolcu Yolunda Gerek"

Bu ara yaklaşan şu kadarcık tatilin kocaman heyecanı var üzerimde;) Şu kadarcık zamanı sığdıramıyorum bi yere!! Öyle değerli ki "değerlii, değerlii, değerlii..." diye diye 19 Mayıs bir kez daha tarih yazdı bende. Sırf içimi garantiye alma niyetli kararımı kendime sakladım ama en iyisinin İstanbul ya da Bodrum yerine, senelerdir "bu tatil geleceğim!!" sözünü yerine getirmek amaçlı minik Melis'le hasret gidermeli bir 3 günün beni tam bir huzura erdireceği kanaatine vardım. Ayşe Melis benim yirmi yıllık can ciğer arkadaşım Özlem'in miniği, miniğimiz.
Kucağıma aldığımda, beni ağlatacak kadar memnun eden tek melekti o. Öyle acayip bir duyguydu ki!!
Uzakta olduğumuz için onu ilk gördüğümde bir aylık falandı ve benim onu görmem tam bir seramoniydi. İlk hastaneden doğum haberini aldığımda da tek öğrenmek istediğim arkadaşımdı ve bebekle ilgili söylenen şeyleri kulağım duymadığından kapattıktan sonra da soranlara bir yanıt verememiştim, çok komikti((: Ama Ayşe Melis'le tanışmak için kapıyı çaldığımda kalbim yerinden ciddi anlamda oynamıştı. Oturamadım "ee nerde" derken görmektende korkuyordum sanki, sanki arkadaşımla arama giren "o"nu kıskanıyor ve görüp kaçmak ister taş kalpli heykel gibi dikiliyordum. Özlemciğimin babası Derman babam kavga ediyordu diğer ev ahalisiyle "bırakın ben göstericeğim" diye. Devv Derman baba geri geri bana getirirken bebeği görmiyim diye, bi sağ yaptım istem dışı bi sol. Kocamandı elleri dev adamın ya da o çok minikti!! Hayatımda ilk defa titrediğim için dokunmaktan korktum ki en sevdiğimdir yeni doğan bebekleri çığlıklar arasında kollarıma alıp kaçırmak.
Yapamadım:( Yok dedim vermeyin, o artık Özlem'in. Biraz "benim değil" vardı içimde, biraz da onun artık benden çok daha özel olması:(
Korkma kızım hadii, hadi Sibeel diyen Özlem'in sesinde ki dürtüyle açtım ona kollarımı. Çok ağladım, birden. Çok ağladım böyle bir duygu değildi benim beklediğim. Beni bekleyenin Özlem olduğunu nerden bilirdim. O küçülmüş küçülmüş sanki bize çocukluğumuzu getirmişti minik kasabamızdaki. Ellerinde sımsıkı tutuyordu öğlen arasında yakaladığımız uç uç böceklerini, dizlerini kırmış oturuyordu bizimle taş merdivenlerde, kulak kabartmıştı tüm dertleştiğimiz gecelerde bize, bizimle oturmuş aynı şarkıyı söylüyordu Ayşe, aklına bu iki dost düşünce.


Biz ilkokuldan beri her duyduğumuzda birlikte mırıldanırız hala şarkımızı. Her duyduğum barda ya da oto radyosunda, evde ya da iş de... Anneni arıyorum ve sessizce onunla aynı taş merdiveni paylaşıyorum. O sözlerini okurken ben usulca tekrarlıyorum.
Sevmek eskidenmiş güzelim,
.
.
.

4 Mayıs 2008

EdAğam'a sevgiyle(şş nası resmiyim ama!!)

Bu hafta oldukça yoğundum. Sabah meşgul moduna aldığım msn'mi mesai saati dışında normale döndürmeli bir yoğun haftayı bitirdim. Haftasonumun kıymetini bilmeli, yapacaklarıma kıyamamalı, yazlıklarımı bile çıkartmaktan aciz tembel bir tatil günündeyim. Havalar bi soğudu bi ısındı, şu birkaç gündür mevsim sıcaklara takılı kalsa da akşam oldu mu yine de Kordon keyfi yapmaya izin veremeyecek kadar serin iklimi. Dün akşam Kordon sefası yapma amaçlı Carlsberg'e(çok sevdiğim cafe-bar) gittik Ezgişle ama yalan, dışarıda oturmak mümkün değil yine de. Onun dışında herkeste grip havası esmekte, annemde dahil olmak üzere... Cuma akşamı Handecimle tam da dışarıda mmm'lı sezonu kapatıp salata alıştırmalı akşam yemeğime başladığımda annemin telefonuyla eve gittim bi koşu da. İlk defa annemi 39 derece ateşe teslim gördüm:( Şaşırıp korkmadım desem yalan. Çorba yapmaktan bile korktum!! Bir an önce annem bişeyler yesin ilaçlarını alıp yatsın, çarçabuk iyileşsin niyetiyle evimizin hemen aşağısında bulunan temiz ve leziz Kırçiçeğinden sıcak ve hafif birşeyler söyledim.
Annem yüksek ateşte buzz gibi duşa sokmuştu bir kere kuzenimi tüm ağlamalarına karşılık, ben o zaman 10-12 yaşlarındaydım.
- "Halaaa... Donuyorum yapmaaa:((" diye kuzenim titreyerek ağladıkça ben de arkadan ağlayarak anneme yalvarıyordum;
- Anne nolur yapma hasta olup ölecek ühhüüü:((
Bir yandan da düşünüyordum annemi kızdıracak ne yaptı da onu öldürmeye çalışıyor annem diye. O günü hala unutmam, o korkumu hiç unutamadım. Yok yok onun acısını çıkarmadım hehe ama aklıma da gelmedi değil açtım interneti başladım araştırmaya. Yüksek ateş girince google'a bebeklerden bahsediyor ya da mantar zehirlenmelerinden. Ama anlaşıldığı üzere alına ve bele soğuk sulu tampon yapmak gerekiyor ve de sıcak tutmamak. Yapamadım, yaptırtmadı annem. Şimdi iyi, hatta ben yazımı yazarken kendisiyle bir bana da limon+greyfurt+portakal suyu karışımını bir dikişte içirtti(: Ama öğreneceğim çok şey var; ateşini ölçmeden sıcak su torbasını sokarsan annenin koynuna...!! Başka da birşey demiyorum Allah vakti geldiğinde bana bir koca bir de bebek emanet edecektir elbet diye umuyorum hala:)

Bu hafta bir ufak karın ağrısıyla boğuşurken canımdan telefon geldi ki gün içinde de birkaç kez telefonlaşmıştık onunla...
- Naber kuşum? Adresini bana mesaj atsana;)
- Ayyy yok atamam Ediş(Eda Suner) çok kötüyüm ben kıpırdayamıyorum şu an:(
desemde hep yaptığım gibi "yaa ben geleceğim nasılsa İstanbul'a" diyecek ikna edici güce de sahip değildim o an. Bu hafta kesin, kesin bu ay, yok yok ben yerimi bu sefer kesin ayırttım diyee diyee bezdirtmiş olmalıyım ki gönlünden her geçtiğimde beni düşünerek aldığı güzel hediyelerini bana postayla gönderdi EdAğam;

Pakette ismini gördüğüm an "inannmıyorum..." ifadesiyle ağzım kulaklarımda postacının varlığını da unutunca...
-Sibel hanım bu kadar mutlu olacağınızı bilsem müjdemi isterdim evvelden!!
-"Teşekkür ederim çok değerli birinden" diyerek konuyu da bir güzel örtbas edip kapattım;)


Çorabım pembe:)
Masamın üzerinde duruyor notluğum:)
Taşlarla bezenmiş kelebek toka:)
Uğurböcekli küpelerim(senin uğurun olsun bana Ediş'im)
Ruj kutum(geçen kaybettiğim telefon kartım artık onda güvende)
İçinde özel duyguların yazılı olduğu paha biçilmez bir renkli kart(gönlün gibi)


Ve de...



Güzel yüreğine, gün boyunca bana yaşattığın tüm sürprizlerine ve
el emeğine çok teşekkür ediyorum meleğim((: