Küçük Dünyama Takılanlara Fısıldadıklarım...: Mart 2008

27 Mart 2008

Tüm vicdanımızla KATILALIM BU KAMPANYAYA(:

Dünyada her 3 saniye de bir, fakir bir insan ölüyor açlık yüzünden.


Sadece "İKİ TIKLAMAYLA" bir can kurtarabiliriz.

Yüzlerce insanın yüzünü güldürebiliriz (:

1. Aşama ; önce VİCDAN sonra biraz ZAMAN,


2. Aşama ; altta görmüş olduğunuz resime ulaşmak amaçlı ÖZVERİ de bulunma vakti(:


http://www.thehungersite.com/clickToGive/home.faces?siteId=1


adresine "TIKLAYINIZ!!"


ve


aşağıda bulunan sayfaya ulaşacaksınız.



3. Aşama ; sayfanın sağ ortasında görmüş olduğunuz


yazılı ikona "2. TIKLAMAYLA" sizin işiniz bitecek ve görmüş olduğunuz sponsorların yardımıyla ve bir çok kişinin de çabasıyla yüzlerce-binlerce çocuğun YÜZÜ GÜLECEK (:

Sevgili CEM AKKILIÇ tarafından bana gönderilen teşvik yazısı(yorum kısmında) ile sizleri de bu yardım kampanyasından haberdar etmeyi borç bilirim.

Duyarlı olan herkesin "2 TIKLAMAYA" vakti olacağını düşünüyorum ya da sayfasın da ufak da olsa bu yardımı duyuracağını umuyorum.

CEM AKKILIÇ'ın ilgili yazısı için TIKLAYINIZ!!
Kampanya hakkında okuyucu mesajları ve
ASİLLER LİSTESİ
Sizde günde bir defa tıklayın!
iletişim; cagdasdrama@gmail.com

25 Mart 2008

EVET ben hazırım.

Taşınıyoruz.

Çalıştığım şirket taşınıyor. Evet uzağa tabi ki arka sokağa değil!!

İstanbul'a.

Bugün sabah öğrendim. Şaşkınım, buruğum, başım ağrıdı ve de bağırsaklarım cırtladı. İçine rüya katılmış bir Pazartesi günü ki sevmem ben bu günü neden güzel bir rüyaya vesile olsun ki!!
Bu duygusal karmaşayı toplayıp eşitlemem gerekirse bir şeyle; adı memnuniyet-beklentiydi, tatlı bir heyecan, yani mutluluktan ibaretti(:
Dünya Ticaret Merkezin'de olacak yeni yer ve ben orada ki ekiple çalışmak istemediğim için kendi yolumu çizeceğim. Hem uzun zamandır yapmak istediğim iş değişikliğim gerçekleşecek, hem de büyük ihtimalle ben de İstanbul'a yerleşeceğim.
Bir süredir iş aramaya başlamıştım ama 6 yıldır çalıştığım iş yerimden de tazminatımı almadan çıkmak, emeğimin arkamdan ağlaması demekti. Oturup onunla ağlayacağımı bile bile, "kendim ettim kendim buldum..." şarkısını sevmeye sevmeye söylemek yerine Alsancak'ta liman tarafın da bir geminin yamacına çakılmıştım.
Şimdi emeğimi de sırtlanıp yolumu çizeceğim.

Bugünün geleceğini hayal bile edemezdim. Neden mi...!!!

İşte, ailem ya da çevremden birine söylediğim şu umut dolu cümle ile süren devam yolculuğum;
-Burada mutlu değilim artık, ayrılmak istiyorum.
Dayan Sibel; evlenirsen alır tazminatı kaçarsın.
Yapma Sibel; o kadar işsizlik varken.
Saçmalama!! Bir daha düzen kurmak kolay sanma.
Sibeel, şu hareketin çok keyfi ve de doyumsuzca.
Rahatsın Sibel, ne batıyor sana.
Sibel, aratacak burayı gittiğin yer.
.
.
.
Gidiyorum. İç huzurumla. İçiniz rahat olsun bu büyük hatayı ben yapmıyorum.
Onlar yaptılar(: Beni yılın prensesi ilan ederek sihirli değnekleriyle saçlarımı savurdular. Rüzgarların en güzeli esti annem üzerime, yüzüme vurdu. İçiniz rahat etsin, bu yıl prenses olma şansı bana vurdu((:

Yine de belli olmaz!! Müdür bey açıklama yapmış da olsa çok yoldan dönüldüğünü bilirim ben son anda.
Rüya olabilir. Birden bitebilir.
Bu cesareti bana veren periler... Kaybolup gider.

*Her daim yanımda yer alan iki sevgi meleğim vardı. Benim güzel iki umut perim. Bana her daim "sen mutlu ol" diyen. Sadece söylemeyip bir şeyler yaratan ve de benimle çabalayan. En mutlu ve de şaşkın sizsiniz biliyorum. Hande(kuzenim) ve de Nalan'ım.
Teşekkürler...

20 Mart 2008

Dünyaya "Eylül"ü getirdim.

Dün iş yerim de erken saatler de siteler arası gezintiye çıktığım da Nurumun mimiyle karşılaştım. Zaten mim yazılarına denk geldiğim anda ilk alta bakıyorum ne yalan söyleyeyim. Hani mimlenmişimdir de ben de iki döktürürüm diye;) Sonra aklıma konuya bakmak geliyor. Aslında kitabın sonunu okumak gibi oluyor. Biliyorum ki heyecanı baştan gidiyor. Bunu yapmadığımdaysa hıııııııı....biiippp.....dıttt... şeklinde bir çırpıda okuyup sonunu her şekilde getiriyor ve yine yapacağımı yapıyorum. Ee ne fark ediyor!!
Başa döndüm ve konuya vuruldum. Başka bambaşka. Tam bir masallar diyarı yazarı olan bana göre; 55 kelimeyi geçmeyen öykü yazılması gereken;)
Zevkle Nurcum. Aslında dün yazmış olsam da o heyecanla, ancak bugün kelimeleri eksilterek size sunmaya hazır hale getirdim.

Sarı bir "Eylül"dü.
Yaprakların birbir rüzgara çattığı, yağmurun üzerindeki suçu toprağa kattığı gündü. Gittin. "Eylül" koydum gidişinden sonra yeni baştan dirilişimin adını.
İhtiyacım olan herşeyi senin dallarından toplayıp, tohumlarımı senin toprağında nadasa bıraktım.
Bir dağın başında yanımda kızım bakakaldım toprağına. Bu toprak mıydı üzerine yıllarca bin çığlık serildiğim!! Kana kana içtiğim!!
Babaydı artık adın meleğim.

55 kelimeyle sonlandırmayı başardım. İçimdekileri biraz sıkıştırarak da olsa...
İşte benim mimlemekden zevk aldığım arkadaşlarım((:
Sevgili CEMcim(sana olan sözüm hala devam etmek de. Olur da sayfanı açarsan diye!!)
Desertwind Nalan, Angel Aslı, ŞekerPembe ve dee Sudamlam sıra siz de...

18 Mart 2008

İçim dışıma taşıyor, verdiklerim aldıklarını satarak zararını karşılıyor.

Herşeyin fazlası zarar ya... Aşkın fazlası iki beden zarar bana. Her başlangıcın bitişi gibi basit olmaz bazı aşkların bitişi. Benim ki gibi uzun bir süreç gerektirir kimilerinin yitişi. Bir ağırlık bırakır ki üzerine, dövme gibi silinmez öyle bir anlık istemeyle, üzerindeki izleri. Yüz metrelik koşuyu bitirmenin yorgunluğu üzerimden ancak gitti.
Uzaklardan dönmüş bir yolcu gibi döndüm kendime ve kendime geldiğimde anladım ne kadar zor günler geçirdiğimi. Şimdi, fırtına sonrası ayağa kalkmış, izler gibiyim şehrimi.

Önce bir bitkinlik vardı... Bir titreme dizlerimde.

Gözyaşı vardı, gülerken bile gözlerimde.

Şimdi ise kocaman bir yürek var içimde. Bomboş kalınca nasıl da büyüdü gözümde!!

Kimse kilo almayı çok da basit sanmasın uzuuun bir süreç gerektiriyor ki öncesi delice sevmek. Sonrasını anlatsan anlatılmaz bir uzun hikaye yıllar öncesine dayalı!!
Şehrimi(kendi kendimi) izlerken dedim, dedim, dedim... Sonunda cümlenin sonunu getirdim. İçsel bir şekilde içimde ki yenilenen sıfır enerjimle hızlı bir tempo içerisine girdim((:
Haftanın 3 günü tuz ve yosun seansıyla vücudumu,
Haftanın 2 günü plates ile ruhumu ve tüm unuttuğum kaslarımı,
Her vakit bulduğumda da sahilde yürüyüş(spor) yaparak formumu geri istediğimi anladım/mışım.
Şunu anladım kişi kendiyle iletişim içerisine girdiğin de hükmetmek için beyin başta tüm bedenine, tekrarlamalı sesli şekilde;
senden daha değerli hiçbir şey yok hayatımda ve sen ve ben çok yol alacağız birlikte.

12 Mart 2008

"Yalnız Kadın" ile tanıştığım da yalnızlığı gördüm diyebilirim.

Aslında haftasonumu anlatacağım bir önceki yazımda minik melek şairlerin istilasına uğradı bedenim:)) Nasıl olup nereden başladı, içimde ki hislerim bizim evin az eğimli rampasında ki bahar esintisinin getirileriyle hayale daldı ve de ortaya melek hislerimle yazdığım o şiir çıktı. Keyfim güzel, hava yağmurlu. Sağanak şeklinde diye bildirimde bulunan meteoroloji uzmanları yine bildiler. Sağanak olarak İzmir bulutları toprağı ıslatarak, barajlarda ki doluluk oranına inat çırpınmaktalar. Sıka sıka pamuk yanakların suyunu çıkartmaktalar. Ben memnunum; gayeet aşık, gayeet sevgi doluyum ve bir o kadar romantik ve de hayatımda mutluyum:))
Haftasonu 8 Marta tekabül etti. Kadınlar gününün planını çok önceden(1-1.5 ay önce) yaparak telaşımızın ve zamanın getirilerinin kurbanı olduk/oluyorduk. Sumru Yavrucak'ın "Yalnız Kadın" oyununa 3 bekar bayan biletimizi çok önceden almıştık ama kuzen bekarı Ankara'da seyahatte, Nilü'nün de(ona artık bekar demiyim dimi Mustafa enişte!!) Almanya'dan kuzeni gelince elimde avucumda bir bilet fiyatı yerine 3 biletle(aslında karlı şekilde) ortada kaldım:)
Önce giderek Nilü'den biletleri aldığım gibi bekar ekibi topladım. Kim mii!!! Annem ve kuzenim Hande'nin annesi Esoş'la birlikte AKM'de ziyafet çektim "tebessüm... tebessüm..." diye inleyen yanak ile dudak arası gamzelerime. Gamze gamze(aklıma Lale ablacım sen geldin) seyrettim yanıma düşen bol kahkahalı beyle. Kadınlar günü aslında bahane; gülmekte güzel, tiyatroya arada sırada gittiğimden utansam da ucundan tutabilmek de.
"Yalnız Kadın" adı üzerin de yalnızlığını anlatıyordu bir kadının. Ama yalnızlığın en anlamlı "yalnızlık" olan şeklini; bolluk içinde yokluk çeken kadını. Evli, çocuklu, hatta evinde kayınbiraderini bile barındıracak derece de evi kalabalık bir kadın. Ama "ortak yaşam" adı altında kandırılmış ve bastırılmış duygularının hayatını nasıl çekilmez hale getirişi ve bunun kendisi kadar başka yaşamlar üzerinde ki etkileri konu alınmıştı bu tek kişilik gösteride.
Ve işte kadınlar gününe dair birkaç kelime(daha önce yorumlarda da dile getirmiştim benzer düşüncelerimi) ;
Ben bir Türk kadını olarak konuşacak noktada bile hissedemiyorum kendimi. Topraklarım satılıyor, milletim ağlıyor, evin direği eve 90,00YTL'ye kaç ekmek getireceğini düşünüyor, kadınlar benim yurdumda evlenirken 2 kere değil geçim sıkıntısı yüzünden evlenmeyi bin kere düşünüyor ve hatta çocuk yapamıyor. Biz yine de bilinçli ve biz yine de güçlü sabretmekteyiz. Kadınlığımı hissedebilmek adına huzur istiyorum yurdumda...

10 Mart 2008

yokuşun başı; yolun sonu ya da en başı.

Günlerden bir gün yol almaya başladım. Her yeni günde yollarıma taşlar döşedin. Biraz hızlandırdın ölümü, döşediğin taşlar gün geldi acıttı dizlerimi.
Senden ben yarattığım kendimi sana kattığım sen. Bir gün geldi hiç olmadın, gidemediğin, gidipte var olamadığın yerinde kaldın, öylece.
Kollarıma düşler bıraktın, beni sımsıkı sarsın diye. Sensiz olan hiçbir düş yoktu bende. Sen benden bir iz adına kollarıma seni bıraktın. Hiç kavuşamayan kollarımı bensiz bıraktın.
Gözlerime yüzün vuruyor rüzgarın sessizliğinde her daim. Senin gittiğin günü rüzgardan duydum yumuşak ve narin. Çiçekler arkamdaydı o gün. Peşinsıra takip ediyor beni kokun. O kokuyu çiçekler getirdi bana meltemle kattı saçlarıma. Rüzgar arkamdan fısıldadı adını. Günlerden geceydi, gündüzü yaşanmamış o gün geceyi gündüz sanıp yüzüme güneşi vurdu. Sabahın erken saati gecenin yeni yetmesi... Gündüzü bırakıp geceyi sevdi.
Dönüp bakmamak adına baktım yüzüne. İçime çektim rüzgarımı, içime çektim kokunu, gözlerimi gülümsettin. Dudaklarımdan ayrı gözbebeklerim, daha bi anlam kattı mutluluğun reçetisine. Adını senden aldı. Yüreğimin tüm güzelliği sende kaldı.
Bana bıraktıkların yolda kaldı.
S.BAY

6 Mart 2008

bir karartı da olsa "şükretmek"...

Cumaya bir iki, cumaya bir iki... Salı ve çarşama gününü, hep haftanın son günü hissederek değil, direkt son günü sanıp hayaller kurarak, bugün içinse hiçbir plan yapmadan nerdeyim ben bugün neydi günlerden modunda saniseyle saniyeyi eşitleyip, dakikayla yarıştırıp saati de önüme katıp yol alıyorum bilinmeyenlere. Bu haftasonu 2 aydır mutlaka gideceğim diyerek dört gözle beklediğim "Recep İvedik" filmine yine gitmeyeceğimi bile bile. Önce yer yoktu, sonrası çok yoğundu ve bu hafta da bir his Sibel yine izleyemeyecek diyor bu filmi. Nasip, ben sürprizlere bayılırım ne de olsa. İyi hoşta koşa koşa yoruldum bu hafta. Günler önceler öncesinde giderken, uğradığım hayal kırıklığı ve nedenini bilmediğim bu hızlı geçen günlere!!
Acaba...!! Hani hızlı ya...!!!
Amaan Sibel yorma yorma.
Günlerim güzel geçiyor. Babam 2 haftadır aralıklarla göz doktoruna geliyor ve güzel sonuçlarla dönüyor. Geçirdiği trafik kazası sonrası(2.5 yıl önce) tek gözü %20 civarında görüyordu. Yani yok denecek kadar yok aslında. Sadece bulanık bir geçiş bir karartısın babamın görüş alanında. Kornea nakli yaptırmamız şart görünürken babamın da titizlikle damlalarını kullanması sonucu galiba iyi sonuç aldık bu kontrolde ve kontakt lens ile durum halledilecek gibi dedi doktorumuz bize. Heyecanla BAY ailesi 8 Nisan gününü beklemekte:))
Bunu yıllar sonra duymak bizi çok şaşırttı. Kötüye yorduk kötüye alıştık ama kocaman bir kutuda sunuldu bize bu mutluluk. İçinde güzel düşünceler vardı, bolca tebessüm, şaşkın ama mutlu insanlar vardı. Bu kutudan babamın umudu çıktı belki de!!! Bizim bilmediğimiz; onun gücüydü bu hayali gerçekleştiren. Düşünüyorum da "umut yok" denilen için lanet etmeden bir gün bile off demeden şükreden babama bir hediyeydi bu işte.

3 Mart 2008

hafta başladı;balık gözlerime baksana!!

Bugün pazartesi, vakit öğlene yaklaşsa da gözlerim hala balık balık bakmakta. Pazartesi mahmurluğu bu ve erken de yatsam, enerjik de kalksam yine de fark ettiriyor kendini. Ne de olsa "gözler kalbin aynasıdır yalan nedir bilmez onlar" demiş şair:))
Son birkaç haftasonudur leyleği İzmir semaların da ama hep misafir evler de konaklarken görüyorum ki haftasonu ben de yatılı ev gezmeleri yapıyorum. Yok hala annem yanımda ve henüz bir isyan ya da terk etme modunda tehditler başlamadı aramızda. Yoksa içime sinip de leylek misali konamazdım ordan oraya. Aksine "git de ders çalışıyım rahat rahat" şeklin de karşılanıyorum.
-"Hoşgeldin kızım yok sıkılmadım. İyi oldu ben de sakin sakin ders çalıştım".
Annem sündürmese ne gürültüler kopar evde, her gün "Siibeell" demese kim durdurabilir bende ki içsel enerjiyi!! Zıplarım, kedimle saklambaç oynarım ki bağırış-çağırış ve sonrasında onu evet dört bacaklı kedimi havaya atar tutarım. Denge olayımız süper. Sirk çalışanları gibi bence, denge olayında oldukça iyiyiz. Banyo kıvamında sesimle gece 1.00'e kadar bol makam geçişli şarkılar-türküler söylerim ve bir de arada TV izler kendi kendime sesli yorumlar yaparım. Arada annemi mıncıklarım...v.s. Komşular, annemin kıymetinin çok da farkında değiller bence. Geçen gün takıp da bir hafta boyunca eve gelen 7 yaşında ki misafir komşu kızına da öğrettiğim gibi
yüksek yükseek tepeleree ev kurmasınlaar...
aşrı aşrıı memlekete kız vermesinleeer...
(ve hop ki üç dört)
annesinin birtanesinii hor görmesinleeer
(en koptuğum-haykırdığım nokta ve sonrası annemden engelli ama söylemesi zevkli bir parça bence)
Bu parça bi ara birşeyler anlatmak istercesine hitdi bende:)) -
Ama annem üzerine alınmasın tüm cümle aleme.
Cumaresi günü sabah 9.00 da güne depremle uyandım ve bir süre daha gittim-geldim yatakta. Yarı hayali bir hareketti sanki ama sesi dinlersen %100 gerçekti. "Annee deprem:((" diye haykırarak annemin üzerine doğru atlayıp, koynuna girdim ama nafile. Sabah sabah yatakta keyif yapmak yerine kuaförde aç açına fön çektirmek adına çıktım yola. Ne zaman ki teker teker bayanlar depremden dolayı uyandık geldik buraya dediler... O zaman anladım ki deprem gerçekti ve tek bana ilham kaynağı olmayacak kadar doğal bi durumdu kuaföre gelmek.
Haftasonu Manisa'dan arkadaşım geldi ve çokça gezdik. Cumartesi günü hava harikaydı ve ceketi elinde Mangoya giren tek bayan olarak didikleyememenin verdiği huzursuzlukla pazar günü cumartesinin tekerrürü gibiydi. Uzun süredir alışveriş yapmamıştım iyi oldu. Zara-Convers çok beğenildi ve Mango beni zarara sokamayacak kadar olağandı yine. Akşam arkadaşımın yeğeni ve arkadaşlarıyla birlikte toplanıp "kokoloji" kitabında ki testlere baktık. Bir kişi okudu biz de en dürüst cevaplarımızla yanıtladık ve sonuç mükemmeldi beni bana aynen tarif etti ama o kadar!! 3. yok hatta 2. testte bana sıkıntılar geldi. Kendimi tanıdığımı fark ettim yine ve bana gereksizce yükleme yapmaya çalışan kitap fazlaca sıktı. Bu sıkıntıyla mı bilmem ama hoop 4.votkadan sonra Sibel sızdı:)) Ve o gün dündü ama o gün bugün gözlerim balık misali gözlemde.
Bugün pazartesi ben alıştım bu tekerrüre sen alışamadın bünye:)