Küçük Dünyama Takılanlara Fısıldadıklarım...: Aralık 2007

18 Aralık 2007

son sobeyle yeni yıla merhaba((:

Tahminimce yılın son sobesi bu!! Hem tatlı, içimde bir keyif olan sevgili Nalan'dan(Desertwind) geldiği için hem de tatil öncesi kendimi tanıma provası olduğu için 2008'e cevapsız sorular bırakarak çıkmak istemedim.

Yemek olsam ne yemeği olurum?
Kumpir olur; içimi açar dilediğince doldurup tıka basa doymasını sağlardım insanların. Ben kumpirim ben de çeşit çok, her damağa uygun bir şeyler mutlaka bulunur((:

Müzik aleti olsam ne olurum?
Keman olur; en etkileyici tınıları ben veririm. Yeri gelir ağlatır, an gelir zıplatırım insanları yerinden. Hem belki kendimi Sibel'e tanıtır keman derslerinde ona faydalı olurum((:

Araba olsam ne olurum?
Limuzin olur; en özel gecelerin ve özel günlerin tanığı olur "waww" sesleriyle ruhumu doyururdum((:

Aylardan hangisi olurum?
Nisan olur; baharı müjdelerdim herkese. Adımla çok şiire konu olur ve gözleri doldurur, yağmurumla toprağa ümit olur ve renk verirdim çiçeklere((:

Ayakkabı olsam ne olurum?
Spor ayakkabı olur; rahatlık kadar tüm gücümle hava şartlarına da ayak uydururdum. Yaz-kış vazgeçilmez olur her ayakta can bulurdum((:

Kıyafet olsam ne olurum?
Şal olur; omuzlarda asilliğimi korurdum. Aynı zaman da ısıtır, terlettiğimde ise zora koşmadan sandelye arkasında sallanırdım((:

Bitti ama benim için;) Benim cevaplarını merak edip sobelediklerim ise TatlıCadı Aslı, Angel Aslı, sudamlam ve şekerpembe :))
Ne zormuş başka birşey olmak. Küçükken sinek olmak isterdim; her yere girip çıkmak, havada uçmak, gizli kalan şeyleri su yüzüne çıkarmak adına sinekli hayaller kurardım. Şimdiye kadar çoktan ölmüş bir sinek olacaktım ama o kısacık hayat bana neler sunar, ne kadar mutlu ederdi beni bilmem!!

Bu gece yola çıkacak ve rutin saatine kadar da iş yerinden çıkamayacak biri olarak valizimi hazırlamadığım gibi bir de akşam saatine sıkıştırdığım manikür randevusuyla rekora koşuyorum. Çok hevesli olup da ne alıcam yanıma kaygısını yaşamamak uğruna gerçeklerden kaçarak kendini sıkıntıya sokma rekoru benimki. Vallahi((: Ben her hususta böyleyim diyebilirim. Sıkışık iş yapmayı sevmeyen biri gibi gözükerek önceden planları yapar, uygulama kısmını fazlaca sona bırakırım. Yumurtanın sıkça dayandığı son dakkacılardanım.
İstanbul'da görüşme imkanımız olursa birkaç arkadaşın yüreğiyle bir gözüne de değip karşılıklı muhabbetle şöyle keyif çayı içeceğim. TatlıCadı Aslı'm, Cumhur'um ve Ediş'im... Nasip bakalım;)
Önümüzde ki 2 haftaya dair söylenmedik bir söz bırakmak istemiyorum. Bloğuma olan bağımlılığım bilindiği için kızlarca(kime gitsem gece sarhoş kafayla bile iki arada girer gezinirim bloglar arasında) "sakınn Sibel" şeklinde bir ön uyarı aldım bile:(( Halbuki daha birşey söylememiştim(nerden bildiler ki nasıl aklınıza geldii)!! İşte bu sebeple; herkesin bayramını kutluyor ve 2008 senesinin güzel sürprizlerle hayatı daha yaşanır kılmasını diliyorum.
Sevgiyle ve sağlıcakla...

14 Aralık 2007

öyle mi böyle mi tatil stresi...

Bir telaşdır gidiyor son 15 gündür. Ben böyleyim napıyım öyle mi şöyle mi şeklinde gelin telaşı yaşatıyorum bu ara çevremdekilere. Doluya koyuyorum çoraplarımı, almıyor. Boşa koyuyorum çizmelerimi, yer kalmıyor. Küçük valiz mevzu bahis değilken, büyük valizi Sibel taşıyamıyor. Tamam çek çekli tıngır mıngır alayım diyorum uçaktan atmasınlar bicilerimi diye vazgeçiliyor ve bu ara sık sık Ediş'e ve Hande'ye bu konuda dert yanılıyor. Arkadaşlar as kaldı asss:(( Biraz daha... En geç Pazartesi netleşecek valizin içi, dışı, biçimi ve hatta tamaaam çorap seçimi... Yok yok bilirler toplanır çıkarım yola ben 1 dakikada ama; hep halihazırda bir diş bir saç olmak üzere iki fırça, çamaşır, makyajla önce boyama sonra arındırma bicileri vardır kenarda. Yani hızlıyımdır aslında. Ama dert oldu kara ayrı bot gezmeye çizme mevzu. Kaz tüyü kabanın yanına asortik ceket modu. Araya giren renk uyumlarıyla, ziyaret edilecek ev sayısına pijama uydurma mevzusunu da katınca ohoo tam oldu.
Eskiden aşk heyecanım vardı ayy geldi gelecek diye. Heyecandan ne giyeceğimi bilememek, yemeden-içmeden kesilmek ve böyle vıdı dıdılar vardı pat diye buluşacağımızın belli olduğu o sınırlı günlerde. Şimdi onun kadar olmasa da yine de böyle bir heyecan var işte. İştahımı kesecek kadar doyurucu olmasa da kafamı meşgul edecek kadar sıradışı. Sıradışı yapan göçebe hayatı yaşayacak olmam; İstanbul'a, Safranbolu'ya ve tekrar İstanbul derken şehir içi hesaplamalar girecek devreye. Nereden girsem de şehre, en değerlendirilebilir şekilde ayırsam vaktimi sevdiklerime diye. Aşkın yerine tatili heyecan diye abartma durumunu yaşıyorum galiba. Hayat bu işte eğlen coş şeklinde kendimi soktum bir moda duramıyorum. Çok düşünüyorum çok acaba şemsiye de alsam mı şu küçüklerinden diye!!!(ciddiyim düşünüyorum dedim size)

12 Aralık 2007

hayatı teğet geçmek((:

Kendinden çok da emin olamamak, ne istediğini bilememek, beni en çok ne mutlu eder düşüncesine yanıt bulamadan hayatı teğet geçmek var aldığın nefeste, toprağa uzanan bağlantıda geçen her anında, yaşamda...
Hayatın gelip geçici olduğunu bilerek yaşamak var; kendini bilmeden, ispat gerektirmeden, risk almadan, sevmekden payına düştüğü kadarını alıp başın dik dimdik dimdimdik ve daha dikine yaşamak var hayatı.
Korkmak var içinde insanların olduğu ortamlardan, içine kendini koyup dışında kalmak var. Dışındalığın getirdiği yalnızlık, tek başına anlamsızlık var dünyanın/çemberin dışında.
Sen varsın o var; iki kişi var zannedip çoğul yaşayarak mendil örtmek var görünenlerden şikayetçi tanık gözlerine.
Hayatı çok sayıp yok olmak var çemberin üzerinde. Çok sayıp zıplamak var değmesin ayaklarım yere, çok deyip unutmak var yeniliğe açık gönüllerde, çok deyip deriin derin almak var nefes diye, çok çıkan sözün çok sıçradığı yer var ortaya attığın sürece.
Susmak güzel diye korkmak var susmaktan. Güzel her şey biter diye suss, nazar değer diye suss... Güzel olan her şey gibi o da biterse eğer dediğin an susma. Biter diye korktun di mi!!! Biter.
Hayatta asla dediğin her şeyi aslıyla yaşamak var ve aslının içinde yaşam var. Yaşamda senin gibi bir sürü insan, içinde duygular, hatalar, alınan nefeslerin yanında çalınmış yasaklar, mutlu olmak kadar görünmeyen yalnızlar var. "Bir ben"ler toplanmış dünya kadar. Ortada olmayan askıda binlerce dua var. Mesafeler insan saklar, çemberin üzerine çıkancıklar yarıçapın başlangıç noktasına erişemezler. Çemberin üzerine çıkancıklar koşmayı ve önlerini görmeyi bilemeden dengede yaşarlar. Ama yaşarlar; ben kadar.

5 Aralık 2007

Bütün Kazlar Toplandık

Kalabalık bir kaz topluluğuyla bir arada tüm hayranlığımla Nihat Sırdar'ı meddah gösterisiyle izlemeye gittim. İzmir'de "kaz" olduğunun farkında ne çok insan varmış, gördüm!! Alem FM'de özellikle sabahları Nihat Bey'i dinleyen, "maksimum curcuna"ya katılarak bunu alışkanlık haline getirip kaz olduğunu gün be gün içinde hissedenlerden biri olarak bu toplulukta kendimi hiç de yalnız hissetmedim desem yeri((: Yolunaaa yolunaa tiftiği sökülen bizlerden bahsediyorum, hani kaz misali;)) Kemal abiden bahsediyorum; hani vergilerimizden ve getirilerinden, topluma değer kazandıran o şaşalı zamlarından. Ülkemizin kıymetini bilen biri olarak alkış koparmaya gittim ben de geçen cuma akşamı.

- Tamam yol alıyoruz da nereye kaçıncı katta gösteri?

- Sibell bak "kazlar" 1. kat da.

Valla ne yalan söyliyim, bileti ben alsam da ve zaten zor ikna ettiğim Hande'den gösterinin ismini gizlesem dahi o benden daha çabuk benimsedi diyebilirim bu "kaz" muhabbetini. Derken 1. kat da tam da emin olmadan girdik sıraya ve şöyle bir dialog geçti aramızda görevliyle; aynı güvensizlikle yüzüme dikkalice bakan ve yarım bıraktığım cümlemi tamamlamamaya yeminli görevliye sordum/soramadım tam salona girişte;

-Şeyy burası "Bütün........" (beyden ses yok bakıyor öylece)

-Şeyy burası değil mi yaa "Bütün... hani şeyler....hani toplandık mııı!!!" (ses yok beyde!!)

-Değil mi!!!

ve devreye giren kendinden emin ses Handenin'di;
-Bütün Kazlar Toplandık" mı diye sormak istiyor arkadaş size.

Sonrası kahkaha:))...
Daha sonrası fazla uzamadan geldi, daha orada içimde yer etti.Burada ki kendime güvensizlik neydi ki!! Bu duyguyu da, güvensiz yaşamayı da sevmem herkes gibi ve direnir güvene çeviririm bir bir içimdekileri. Yaşamı zor kılmaktansa, güven duygusuyla huzurda yaşamak adına ya çok yüceltirim abartı yaşarım hayatı ya da tamamen siler yerine huzurla kaplarım yaşamımı.
Çözmeliyim diye düşündüm, neden di bu sözü söyleyememek. Direkt anlamını bilerek halimize gülmeyi tercih etmek adına oraya gelmek mi!!! Yoksa "kaz" olmayı kendime yedirememem mi!! Kazların hikayesini bilen biri olarak utandım desem yeri.
Kaz olmak güzel bir şeydi. Kaz olmak kendine güvendiğin kadar arkandakilere de güvenerek birlikte hareket etmenin anlamını bilip güçlenmekti. Göç esnasında V şeklinde uçarak önü çekip yarattığın hava boşluğuyla arkandakilerin daha rahat havada kalmalarını sağlamak. Asıl önemlisi sen sıranı devredip en arkaya geçtiğinde daha rahat yoluna devam edebilmekti. Bu da birlik demek, güven demek ve yolunu çizen başındaki "kaza" güvenmek demekti.
Böyle bir güvensizlikle ne olur bilmem!! Bu kadar güvensiz bir kaz topluluğu olabilir mi!! Olsa olsa yere çakılır "kaz"cıklar. Bir kurt ele geçirir önce yolar, sonra posasını mideye indirir. Öyle sevimlidir ki bu kurt...
"A"dını "K"imse "P"ilemez.