Küçük Dünyama Takılanlara Fısıldadıklarım...: Şubat 2008

29 Şubat 2008

boşlukları doldurmak amaçlı çıktım yola.

Parmaklarımın ucundan dirsek kısmıma kadar enerji doluyum bugün. Neden bilmiyorum!! Yoğunluk en çok o kısımda. Neden bilmiyorum ama galiba havalar ısındı diye bi mutluluk var içimde((: Hep söylediğim gibi "ohh bee"... Minicik şeyleri büyük bir sıkıntıya dönüştürmüş olduğunu anlıyor insan; "ohh be"nin yarattığı rahatlığı ve içinde bıraktığı boşluğun büyüklüğünü fark ettiğinde. Bir ağırlık kalkıyor üzerimden. Üzerimden bir uçak geçiyor "ayy şimdi üzerimize düşecek" düşüncesi sonrası rahatlamasını bana bizzat yaşatıyor. İçim dışarıya teşekkür ediyor, doğaya milyonlarca kişiyle aynı anda haykırıp, allaha uzuuun dualar ediyor. Aslında hayat burada başlıyor ve tam burada, içimde bitiyor. Kalbimle beynim arası bir yerlerden yola çıkıp ellerimle dirsek arası bir yerde konaklıyor bugün.
Bu enerji arttıkça bacaklarım tekerlek takılmışçasına yoldan çıkmak istiyor. Ben bu hızla, kalbim de kudurmuşken çıksam yola, kilolar almış başını giderken, ben işten saatli çıkıp da spora gidemezken, hava da artık geç kararır iken... Çıksam burdan yola diyorum, 8-10 km. eve yürüsem varsam. Yürürken, ki sahil boyu bir şerit, burdan elimin uzandığı kadar uzak görünebilen bulutları yakalasam, yol boyu çocukları kovalasam, simitçi görsem yolda ki bu saatte görmem ama yemeden geçip gitsem, gider iken bir iki çift laf atsam ortaya, atılanları kimse toplamadan orta yerde bıraksam, kalanları yarına birikim yapıp kumbaraya atsam.
Saat şu an ....... çıkmama 1.5 saat kala beklenen saat geldiğinde aynı kalsam, aynı enerjiyle diyorum burdan çıksaaamm...
Önce Ezgi'yi aramak lazım ki onunla ortaya iki çift laf atmak, yolda kikirdeşirken ondan güç alıp ortamı kesmek lazım, hazır yola çıkmışken birkaç çirkin kiloyu belediye çukuruna atmak lazım. Boşlukları doldurmak lazım.
Hadi ben kaçtım((:

25 Şubat 2008

mochalı-rotalı-sıcak su torbalı...

Sabah sabah gözüm gönlüm açıldı. Sayfamı açmaya niyetlendiğim şu son 20 dakikadır müdür beyin allah nazarlardan saklasın bitmeyen telefonu dolayısıyla zorunlu misafirim olan İstanbul'dan transfer bey içimi keyiflendirdi. Ama, nazarlara gelen telefon bitti ve amacına eren misafir amaçsızca beni bırakıp gitti. İnsanın peşine takılıp bir kez daha İstanbul'a aşık olası geldi.

Aklıma yine Zehra geldi. Zehra perşembe günü Nilü'nün doğumgünü için İstanbul'dan kalktı İzmir'e geldi. Tıpkı karşımda oturan bey gibi, tıpkı rüzgar gibi, çok kısa bi zaman gibi, bir daha kim biliiir dedirtecek, arkasından el sallayıp su dökmek isteyecek kadar özlemle gelip geçti.

Perşembe Handecimle iş yerimi keyiflendirdiler ve sonrasın da beni canevimden vurup en sevdiğim cafeye gittiler. Çıkışta gittiğim de "sen gel mocha kölen olsun senin" dediğim MSN iletime istinaden aç karnına götürdüğüm mocha beni biraz sersemletse de açsan açılmaz bir muhabbetle kahkahalar koptu tüm gece. Sohbet biraz biiiipliydi. Biraz mı hehehehe... Çok keyifli, çok gerçekçi, biraz erkekli ve de arada özlemliydi. Cuma günü iş bitsin, Sibel doğumgününe gitsin dediğim işimi mühim bi buluşma için erken bitirip hasta olduğumda bile almayacağım iznimi bi adam uğruna kullanmış olsam da tam anlamıyla içim bayıldı sonrasında. Erkeklerin anlaşılmaz davranışlarına bir yenisi daha eklendi ve Sibel ya vermediği değerden ya da yine mii diye düşündürmeyecek kadar sıradan davranışlı bu adamı düşünerek hüzünlenmek yerine tüm gece malzeme muamelesi yapıp doğumgünü misafirlerini eğlendirdi. Kötü ama napıyım!! Erkekler artık bana, hayatıma kattıklarıyla gülmeyi öğretti. Onlardan nefret etmemek adına "komik şeyy" muamelesiyle yaparak en azından içinde bir ümit taşıyan kızlardan olmak istiyorum ben de. Ne biliyim belki de bir tatlı misafir ve bir telefon gelir, ben hiç ummazken bitmek bilmeyen zaman içerisinde aşk beliriverir.

Bu sefer ki doğumgünü maceramda ben vardım, misafirler vardı, tirbişon vardı, hatta sırt çantamda "Sibel terk etti, yine hasta oldu gitti" denmesin diye sıcak savaş açabileceğim sıcak su torbamda vardı. Bekar bayanlar arasında bu sıcak sımsıcak, iç ısıtan torbaların "kocam" diye nitelendirildiğini de camianın içine girdiğimde öğrendim. "Kocan hayırlı olsun" sözüyle aldım hediyemi. Hande artık yolu buldu galiba; artık hasta olduğum da torbanı al koynuna herkes kendi yoluna diyebilecek bana:))

Bu doğum gününü de bir erkek vurdu. Her şeyin, herkesin olduğu masa da kutlama vardı ama doğum günü çocuğu yoktu ortada. Hediyelerimizi koyduk kenara, içkilerimizi doldurduk, Zehra'nın geliş amacını da rotadan şaşırtmak istercesine kadeh tokuşturduk.

18 Şubat 2008

cenindim hasta oldum sizinle adam oldum!!!

Şu anda haftasonu neler yaptığımı anlatırken içinde en az 10 gündür planlanan ve şehir dışından gelen 2 arkadaşın doğum günü partisi yaşanmışlıkları ve 1 gece ben de konaklı olan içki sofrası ve yaşanmışlıkları olmalıydı amaaa... Başroller de olması gereken 5 kişi yerine ben vardım. Plan nasıl mahvedilir, nasıl bir gece de hasta olunup misafire hizmet ettirilir kısaca geçeyim;
Cuma gecesi "yok yok bana gidelim" dedim ki daha geride 2 bekar evi daha vardı, bizim eve oldukça zıt istikamet de olan evden çıktık yola geldik bana.
-"Aman kızım yapma, kızııım masaya çıkma" telaşlı, "korkma Nilüü tırmalamaz" nakaratlı, "ayy rezil edecek bu ne biçim kedi şımartmışlar ailecek" diye içimden geçirmeli saatler içerisinde rakı sofrasına koyacak buzu da buzlukta bulamayınca ilk daralma geldi bana.
-"Sibelcim tirbişon getirir misin"
-!!!
-"Vardı di mi!!"
-(Ben mahçup bi edayla)
Vardı da arkadaşta kaldı:( (ben yanımda tirbişonumla geziyorum. Valla)
Sorun yoktu yanımızda Nilüfer'den onaylı Mustafa enişte vardı. Açtı;))
Yavaaş yavaş ortamdan uzaklaşır olmamı cuma mahmurluğuma verdim ki her cuma akşam 20.00 civarı uyur moda geçerim. Ama yataklar nasıl hazırlandı anlayamadan yanımda uyuyan Handecimle buldum kendimi. Cenin şeklindeydim ve karnımı kurtlar yiyordu. Iııyyyk oldum gece gece açtım gözlerimi başladım sıkıntıdan tepinmeye.
Bi cenin oldum, bi eşşek.
Bi eşşek oldum bi de cenin.
Sabah "ıyyk" sesime nihayet Hande'yi uyandırmayı başardım ve başladı bu konularda işi gereği bilgili ilaçcı arkadaşım beni 3 parmakla karın üstü ezip geçmeye. O yoğurdu beni, ben mayıştım ve sonrasında 1 saat de 1 günlük uykumu almış gibi uyandım. Misafirler kahvaltı hazırladı ben aldığım kokuyla öğürdükçe hamile şakaları yapıldı ki değildim. Ayıp oldu diye kalktım valla, hepden salmadım ama ayakta da duramadım. Hatta usulca kalktım bi ara; yorganımı topladım, eşikten çıktım, arkamı döndüm... İstikamet yorgan, hedef yatak ve ben aynı modda hedefi vurdum.
Öncesinden daha temiz hale evi getiren Handecim beni de arabaya attığı gibi araba vapuruyla karşıya geçirdi ve Sibel Esen teyzesine emanet edildi. Kendisi Handecimin annesi benim de taa çocukluktan az kahrımı çekmeyen Esoşş teyzem(ki biliyorum şu an bu yazıyı okuyorsun "anneee Sibel seni meşhur etti" dediğinde sen de bas bas bağırıyorsun di mi Hande'ye hehehheh!!)
Yoğurt çorbası, haşlanmış patates, pilav yendi. İlk defa o gün sıcak su torbasıyla tanışıldı. Sibel'e sıcak ortam hazırlandı, karşısına TV açıldı, Hande'den laptop ve yatağı o gecelik ödünç alındı(ama bu ne ilk ne de son defaydı). Sibel ilk defa hastalığı 1 gece de atlattı hasta değil de sanki şaka yapmıştı. Hem ev Hande tarafından toplandı, hem yatağı elinden alındı, hem de yatarak oohh vapur sefası yaşanmıştı.
Pazar sabahı hooop bi atladım yatağa "kalk" dedim "ben iyiyim, canım elmalı kurabiye çekti benim". Elmalı kurabiye yapıldı hihih:)) Ama yemedi tabi, Sibel'de yardım etti.
Olan doğum günü kutlamasına oldu, yalan oldu:(( Hatta sanki Sibel kaytardı diye bir de yalancı moda sokuldu. Sibel üzüldü 2 defa aradı ama Sibel hiç aranmadı herhalde kutlama şokuylaydı. Bugün pazartesi MSN'de olan doğum günü çocuğu bana hala bi nasıl oldun demedi. Yani Sibel yine düşüncelerine yenilmedi:((
Doğum günü arkadaşlarımı bilmem ama ben 1 yaş daha büyüdüm bu hastalığımda!!!

14 Şubat 2008

her gün başım üstüne, sevgin gönlüm üzerine.

Bugün gönlünde sevgi olan herkesin günü. Sevgisiz olan kimsenin bana uğramamasını dileyerek herkesin sevgililer gününü kutluyorum. Profil sayfama bir sarımsak koyup tüm sevgi yoksunu kişileri kışşt kışşt şekilinde geldikleri yere yolluyorum. Bugün bari uzak durun. Bugün gönlünde sevgi olan herkesin günü, yanında sevgilisi olanların değil. Haa "sevgilim yok" evet sormadan söyleyeyim. Ne yapayım bu güzel günden yoksun kalacağım diye dilek parası mı atsaydım, yoksa sevgi-li birini mi kapsaydım; onun sevgisinden dilenmek amaçlı.Ben sevdiklerimin sevgisini hak ettiğim için bugün benim günüm.
Bugün sabah servisle işe gelirken sevgililer günü kutlamaları yapıldığında hatırladım bu günü. Her gün "şu kadarcık bişey" reklamlarını seyredip seyredip gülüyordum; "allaaah yazık şu adamlara". Aşk o kadar mı bu kadar mı bilmem ama artık gönülden geçenler sevgiyi vurur oldu. Bi dönem ben de pırlanta isterdim ama o zaman bi tek taş şimdi ki gibi 185,00YTL değil idi. Yeni gözümün açıldığı yaşımın oturup sevginin hesap kitaba vurulduğu zamanlarda başladı bu istekler. Ev hayalinin içinde plazma TV'ler vardı baş köşede, onu oturtmuştum da kendime yer bulamadım o hayalde:)) Üç beşle hayaller kurar, içine zamane hevesleri de katardım. Sonrasında ruhum aç kalınca takatim kalmadı o hayalleri gerçekleştirmeye. Herşey zamanında güzel, düşünerek aşık olunmalıymış meğer. O gün bugün aç dolaşıyorum. Gönlümde sevgilerim ve hayatta sevilecek canlı çok ama, aç aç aklımı kimseye veremiyorum galiba ve kimseyi senin kadar sevemiyorum. Hayatım da o olduğunda sevgililer gününden bi beklentim olmazdı ama şimdi var. Yanımda o olmasa da içimde en azından bir ümit var. İşte bu yüzden herkesin sevgililer gününü yanındakiyle değil gönlündekiyle geçirmesini diliyorum.


Her gün kime aitse bugün de ona aittir. Ne bugün ilk gün seni sevdiğim ne de sana adanan son günüm ve hayat bana sormadan seni seçmişse biteceği günü de bekleyeceğim ümitle.


Bugüne ait MSN İletim ; sevin-sayın-güvenin, içine anlayış da katın ve sahip çıkın sevdiğinize, aşk izin verdikçe.Yoksa, Candan Erçetinin de söylediği gibi OLMAZ BİRTANEM:))
Sevgiyle...

9 Şubat 2008

düşünce gücü; hayatımın sihiri (:

Bu hafta iş yerinde de yoğundum, kendi içimde de. Amaan bir anlık sıkıntı, hep böyleydi burası, insanlar senin doğumundan bu yana böyle, sen 78 kuşağısın dedim kendime. Biraz karanlık günler yaşıyorsun haklısın; televizyonda haberleri izleyecek cesaretin bile yok baksana; türban mevzusunu duyarak daha da karanlıklara dalmaktansa aç sabahları Kanal D'yi üzerini giyinirken sihirli aileyi seyret diyorum kendime. Bu sihirli annenin ve ekibinin kaybolmalarını sağlayan şey sopaları değil düşünsel becerileri. Öyle düşünüyosun, istiyosun oluyor. Bende de öyle bir şey var ki ben fazla düşünmem hayatım üzerine. Öyle hayatımı allaha emanet yaşama felsefem yok ama içsel bir kadercilik söz konusu galiba. Hayat sürprizlerle dolu aman da ne çıkarsa bahtıma. Ben nasılsa güçlüyüm bir de her türlü zor şarta gelirim zaten zorlanmıyorum da...
Geçen 'Şşş Sibeell' yazımı yazdıktan sonra o güne ait bi sıkıntı zannettiğim bazı durumların gün geçse de bitmediğini fark ettim. Yüzümde 6 yıldır doğal olarak alışkanlığa dönüşen o güleç ifade kendiliğinden gittiiii. Ama mutluyum. İçim aynı yine ve de huzurluyum. Mutluluk oyununu bi süreliğine rafa kaldırdım canım kime neye gülmeyi, kahkaha atmayı isterse ona gülüyorum. Canım konuşmak istemezse içim "şş konuşsana aa ayıp ama" da demiyor((: Ohh saldım mimiklerimi çayıra, mevlam kalanları kayıra((:
Geçen akşam arkadaşıma yemeğe davetliydim. Ben misafir misafir mutfağın bi köşesine güvenle oturtuldum ki etliye sütlüye de karışmadan kendi yağımla kavruluyordum köşemde. Elim de şeker hem anlatıyor hemde yemekten yeni kalksam bile iştahla yanımda duran sepettekileri mmm yiyordum. Kırmızı alarm o gün çaldı. Alarmı çalan arkadaş ve uyarı ışığını yakan ben beraberce önümüzde ki haftadan itibaren
Princess Hotelin spor salonunda buluşma noktası belirledik. Uzun zamandır içimde ki "biraz daha tadına var, ye canın çektikçe, nasılsa bulursun sen çare" diyen sesin bacağını kırdım sonunda. Aerobik+Plates size güveniyorum. Benim yeni yaşam biçimlerim umarım şu bir yılda aldığım kiloları üzerimden sıyırıp atacağım sayenizde. Eee yeter buhranlı aşık Sibel kös köss akşamları dizi eşliğinde çerez, popcorn yemeler. Hatta Kavak Yellerin de bile ağlamayı başarabilecek kadar evrim geçiren benim, içimde bir kıpırtı başladı. Dışarı çıkınca da ne yesek diye düşüneceğime artık burada bedensel enerjimi aktiv ederek tekrar alışveriş edebilme isteği de uyandıracağım kendimde, zevkle.
Önce içimde ki aşkı attım/atıyorum yavaş yavaş. Hızla atılmaz sakince yakıştığı yere bırakıyorum. Ama şiddetle ve hızlıca da üzerimde ki ağırlığını bir kenara bırakıp koşar adım gitmek istiyorum. Lakin yeni planlar, gidilecek yollar, daha aşılması gereken çok engel var((:
Aşağıda ki 5 dakikalık video İzmir'de Dokuz Eylül Üniversitesi Sinema Bölümü öğrencileri tarafından hazırlanmış bir kısa film. Ağlayan güzel bayanın oturduğu o bank var ya ordan karşıya geçin sola dönün 2. apartman, bize beklerim((:
Gülümsemek mi zor gülümsetmek mi bilmem ama hayata böyle güzel tebessümler katmak dileğiyle. Mutlu haftasonları...

5 Şubat 2008

Şşş Sibeell ".........................................."

Kimseyi değiştiremeyecek kadar küçüğüm ve değiştirmek istemeyecek kadar büyük. İnsanların her halini sevecek kadar geniş bir yüreğe sahip olan ben artık tanımak istemeyecek kadar korkak oldum. Güzel görünen çok şey varken güzeli güzel yapan asıl şeyleri kendimin yarattığını gördüm. Ben bu yaşı galiba ondan sevemedim. Düşünüp duruyorum nesine kızgınsın seni bu zamana taşıyan yaşının!! Elimdekilere. Buldum. Elimdekilere kızgınım.
Bugün, kendim gibi olmayı denemedim kendim gibi oldum. Alttan almadım, sırıtarak güne başlamadım, aman diyip toparlanmadım. Yaşamak için ne kadar zor yolu seçtiğimi fark ettim. İşim gereği sırıtmaktan salaklaşmışım. En nefret insan konumuna yaklaşmışım. İşim gereği yalan söylemekten gerçek hayata bunu taşımamış olmanın gururunu hep yaşardım herkese de anlatırdım. Artık ben usta bir yalancıyım benden korkun der kıkırdardım-kıkırdardık. Ama buna gülesim gelmiyor bugün, mutsuzum. Bu işi yaptığım için, alttan aldığım için, sahte güldüğüm için, sesli ağlayamadığım için, şşş susss şeklinde yaşayıpta duymamazlıktan geldiğim fısıltılar için çok çok şeyler için... Nefret ettim. Bu ben değilim.
Yazımı okuyanların içi sıkılır mı diye düşündüm!! Amaa kusura kalmayın. Bu hızla ben bu iş yerinden de taşınırım. Yine de sahtekar dünyada ve bir sürü güzel görünümlü "piss insanlarla" nasıl barınırım bilemiyorum. Şşşş "susss Sibel" diyen sesi de duyamıyorum. Kendi kendime arada tekrarlıyorum.
-Sibeelll sakin ol kızım.
-Anne yoruldum.

2 Şubat 2008

kelek karpuz...ilaç yerine ((:

Buzz gibi İzmir gününden çıkmayan sesimle arada hönkürdeyerek sesleniyorum size. Öncelikle kusura bakmayın, ziyaretinizde de benden hastalık kapmayın!! Öyle fena, bakın bahsetmiştim ya geçmiyor kolayına. Artık kabul günlerine de başladım. Geçen akşam(2 gece önce) sevgili olan deli iki arkadaşım beni aradı. Ufak bir arabuluculuk yaptım aslında sevmem ama ikisi arasında ki uyuma kayıtsız kalamadım. Güzeller, yakışıyorlar sonrasında da gezip-tozup, hayatlarını daim ettiriyorlar. Telefonun sesini dışarıya verdikleri için(her defasın da) ikisiyle birlikte konuşuyordum ve bir kapris bir kapris ben de geçen gece anlatamam.

-Biz evleniyoruz seni de şahit yapıyoruz ne dersin!!
-Süper derim((:
Sonrası kakara kiriri vee...
(Damat adayımız);
-Pazara iyileş maç keyfi var bizde ona göre. Yapabileceğimiz ne var canım bi isteğin var mı bu arada?(hastayım ya)
(kutlama falan yook hak getire, ben boğaz derdinde hehe)
-Ayyy çok fenayım(çıkmayan sesimle bir kükrüyorum ki). Ayy canım da bir karpuz çekti ki. Var mıdır acaba valla sevinirim aslında hehehe:))
-Valla bulurum Sibel ama kelek olur yer misin!!
-Bi İstanbul'a falan bakın oralarda bulunur. Seralarda olmalı canım hamileler, kaprisliler, "hani kız verenler için" ;)) hehehe
Vee ertesi gün 1 torba ilaç getirmişler hediye bana;)
Keyfim yine de iyi; Allah herkese önce sağlık ve yanında-ardında da sonsuz bi keyif versin:))

Veee mimlendim. Canım Damlam'ın(Sudamlam) sayfasından geldi "mim"im. O merak etti ben de yanıtladım(:

Ekran görüntüm yani masa üstüm;
*Renkli değil kapkara bir görüntü var ekranımda. "None" ayarında.

Yapmak isteyip de yapamadıklarım;
Yoktur aslında. Öncelikle şuna inanıyorum ki isteyip de yapılamayacak hiç birşey yok aslında. Gerçekleştirilemez birşeyse hayalin, o hayali kuracak kadar delisindir bence. Eğer "istedim" diyor da gerçekleştiremediğine inanıyorsan da bir yerde mutlaka bir şeyler uğruna amacından vazgeçmişsindir.
Tıpkı; konservatuvara gitmekten vazgeçtiğim gibi,
Tıpkı; okulumun mühendislik bölümüne devam etmediğim gibi,
Tıpkı; evlenmeyi isteyip de gerçekte o cesareti gösteremediğim gibi,
Tıpkı; bulunduğum iş yerinden ayrılıp yeni bir adım atmak istediğim halde denemediğim gibi,
Tıpkı; daha sürüp gidecek olan "tıpkı"ları yazmak istediğim halde sizi baymamak adına şu anda bu "mim"i bitirmek zorunda olduğum gibi;))
.
.
.

Hayatta en keyif aldığım şeyler;
*Tatile çıkmaya karar verdiğimde; izin dilekçemi müdür beye sunmak(:
*Alışveriş yapmak(özellikle kozmetik, kullanmaktan öte almaya bayılıyorum ama)
*Sıcak günlerde sahilde güneşlenirken çalışan arkadaşlarımı düşünerek anıma değer katmak:)
*Her Cuma iş yerinde haftasonu planları yaparak ortamdan kopmak(:
*İstanbul'a aşık biri olarak evde ki son gece oraya gidiiip gidip gelmeleri yaşamak(:
*Bir bebeği kucağıma alıp benimmiş gibi davranıp, hava atmak(:
*Her sabah blok yazıma yorum geldimi heyecanını yaşamak(:
.
.
.
Benim mimlediklerim ise Desertwind(Nalan), TatlıCadı(Aslı), Lalenin Bahçesi(Lale abla) ve sevgili CEMCE7
Keyifli haftasonları...