Küçük Dünyama Takılanlara Fısıldadıklarım...

1 Temmuz 2008

Bir sen Bir ben Bir de Tema

Benim… Benim(:

Sadece biraz renklendim. Nasıl olmuş ama yeni tema!!
Yakışıklı mı güzel mi!! Yoksa eskisi daha mı iyiydi;) Anketimizi bile hazırlamış sağ alta yerleştirmiştik bu hususta ama yaşanan teknik arızalar bizi madur bırakınca, tüm baskımla “ben” geldim sizi mıncıklamaya(: Doğru duydunuz, evet bugün sayfamda baskı hakim… Çünkü temamın yaratıcısı sadece kapı komşum değil, kominite bloğumuzun da as başkanı;) Yarı ortak, diğer yarısında da Tahir’i oluşturan tüm güzel özelliklere sahip bir vatandaş kendisi hehehe o benim Mikro-PC kardeşim(:
Bundan sonra sayfamdan kendisi de sorumludur benim kadar, lakin evimin yedek anahtarı da kendisinde bulunmaktadır. Yani kilidi hala değiştirmed!! Sen gel arada, eşyaların yerini değiştir istedim.
Şımarırım demiştim, yalnızlık da çekemeyecek kadar kalabalık artık evim. Misafirlerim derken, ev arkadaşları da edindim.
Haftasonu telaşı sardı bu ara. 3 Temmuz 1978'i yad etme vakti geldi bir yıl aradan sonra. Tam tamına "otuzu" gözünden vurdum. Alışılıyor... Artık ne üçe söveceğim ne de manasız sıfıra hakaret edeceğim. Kabullendim..!! Tadını çıkartmalı bu haftasonu Dikili'ye gideceğim. İstanbul'dan işini gücünü, bitmek bilmez projelerini bir yana bırakarak -benim için- ohh bi yaş daha yaşlandın demeye gelecek sevgili Zehramm ve Hande'de en sevdiğim elmalı kurabiyelerinden yapacak bana mmm... Aldığım tüyolarla o güne dair tekne gezintisi de şimdilerde kafamda ki planlarda en güzel yeri teşgilde...
Beni nasıl mutlu ettiklerini anlatamam(:
Ben denizin en büyük hayalidir; kocamaaan gemi de okyanusu aşmak. Ömrümde bir kere de olsa... Bir kere yaa özel biri de olsa yanında şöyle birlikte elele insek...
Sonrası da fotoğraflarla anılan güzel günlerden ibaret çoluklu çocuklu bir ömür işte.

Daha ne ister ki gönül bu hayalin içinde!! ;))

27 Haziran 2008

Semih söz sende;))

Bu ara aklımca mevsime uygun bir şehir arayışı içerisine girdim.
Zonguldak, Erzurum, Fatsa...
İzmir malum ne Libya ne de cehennemi aratmakta!! Yanıyor bu güzel şehrin gavur insanları... "Yangın vaar!!" diye bağırmamak adına kısıtlamalarım devam etse de(öğlen yemeklerini şirkette yemek gibi) bu hafta soluk alma amaçlı alışveriş yaparak kısa bir ara verdim ev-iş arası süregelen hayatıma.

(Alışveriş maceralarımı da az önce yazlık evim mikro-pc'de anlattım Sibelce...)
http://www.mikro-pc.com/

Ama öyle bir heyecan varmış ki!! Ne sıcağa teslimdi ne de spor yapmaya engel... Geçtiğimiz Çarşamba toplu aerobik hareketlerine ben de katıldım Türkiye ile!! Hocamız Fatih Terim önderliğinde hop oturduk hop kalktık(:

Milli ruhumuzu, cebimize son dönem marşlarımızı, dilimize güne özel hovarda laflarımızı:) ve de Türkiye'nin gururu takımımızı alarak çıktık yola. Birlik oldu tüm gönüller onlarla... Dillerden düşmeyecek bir şampiyonluk yaşattılar. Bir mutluluğu tüm ülke paylaşmanın önem ve güzelliğini tattırdıkları için dev kadroya sonsuz teşekkürler. Türkiyemiz'in bunaltıcı havasını!! bize unutturup biraz nefes aldırdılar.


Bu da benim haftalar sonunda zihnimde kalan en sevdiğim sahne((((((:

Hehe

Hehehe

23 Haziran 2008

Dört yanı denizim...

İçimdekileri bırakıp, kaçabileceğim bir zaman aralığı olmalı mutlaka!!
Uykuya daldığı ya da sıkılıp benim varlığımdan, arkasını döndüğü bir an yalnızlığımın…

Rastlamadan tanıdık yüzlere,
Arka kapısından kaçmalıyım, ada misali dört yanı denizimin.
Aklıma kendimi koyup
Saçlarıma en fazla rüzgarın savurduklarını takıp
Gözlerimde sakladığım yaşları, kine dönüştürmeden koşmalıyım.

“Çantada yer yok” diyerek, tanıdık tanımadık herkesi ait oldukları yerde bırakmalı!!
Ve dileklerini… Ve isteklerini…

İnsanların bildik yüzlerini de ters yüz yapıp, dikmeli orta yere heykellerini.
Geride mutlaka bir şey bırakmalı.
Bir heykel misali de kalsa geçmiş…
Bir geçmişim olmalı.

Ne dünyam değişsin ardından,
Ne de yara alsın bedenim varlığından.
Bırak taş taş üstünde kalsın.

Ben bu yürekle...
Taşı sıksam, kendi tırnaklarımdan yara alırım.

Küçük bir çantayla yola çıkmak istiyor canım.
Küçücük…
Bir kol çantası misali…
İçinde hararetimi kesecek bir su parası, bir de siluetimin kanıtı bir el aynası…

19 Haziran 2008

Yabancı değil!! Micro PC (:

Tatildeyim. Kamp yerim iş yerime çok yakın. İş yeri servisim bırakıyor, sabahları da yine aynı yerden alıyor;)
Gündüzleri çalışıyor, akşamları aklıma estiği gibi yaşıyorum. Ama biraz farklıca...!! Denize girmiyorum, doğayı seyredecek bir manzaram da yok benim. Bir sahil var eve yakın, orada da yürüyüş yapmayı pek sevmiyorum. Galiba keyfi olmaktan çıkan yürüyüşlerin beni bi şekle sokması gerekiyor ve ben de bu zorunluluktan nefret ediyorum. “İyiyim, iyiyim” derken sağımı solumu mıncıklar buluyorum kendimi!! Sonraa…
Tatil diyordum, evet istediğini yapma kendini dinleme ve kural tanımama. Yanımıza alacağımız “mutlak özgürlük”. Tek kuralı bu…
Harika!!
Mide ne zaman ayaklarımla iş birliğinde "hadeee" derse mutfakta buluyorum kendimi.
TV’ye bağımlı kalarak bilgisayarda film izlerken, hiç oturmadığım arka tarafta oturuyorum -farklı koltukta- hatta yerde yuvarlanıyorum bu ara, altımda da kocaman bi minder…
“Aaa film izliyodum amaa” demeden kapatıp, canım hangi diziyi isterse onu açıyorum bilgisayarda ve aynı zamanda da Msn’de çevrimdışı bi içtengelirlikle istediğim kişilerle yazışıyorum istemediğimde de pat kaçıyorum. Hatta saatin gece 01.00 olmasını beklemeden öylece sırt üstü de değil yüz üstü yerde 20.00 sularında uyuyorum.
Hımm…
Yok yok olmadı yazmıycam:( Bu yazı da çok kurallı oldu!! Çok saat var bi kere, fazlaca açıklayıcı bir de.

Aklımdayken!!... Aklımdan çıkmayan bir heyecan var içimde...
Tanıdığım bir eve, arka kapısından girip en özel köşesine serilmiş gibiyim. Diyorum ya ben bu günlerde pek bi keyifliyim(:
O zaman buyrun yeni evime… Kapıyı çaldığınızda özel kişiler buyur edecekler sizi içeriye. Şaşırmayın tanır gibi yapıp bi tebessümle yayılın bulduğunuz yere ki yabancılık çekecek bir şey yok;) Aradığınız her şey var merak etmeyin çünkü bu önemliydi buna özellikle dikkat ettim;)
Bu heyecanı benimle yaşayanlar… Bu sefer ki yorumlarınızı çiçek misali orada ki vazoya bırakırmısınız lütfen(:
Haa adresi unutmayın her zaman beklerim, bir evim de orası artık benim;)
Hadi buyrun gidelim…
Bi tık yapalım şuraya tık tık tııık
"Taahiiiiirrrr..."
"Burhaneddin!!!"
*Yarın benim 1.YILIIIIIIMMM :))) Biraz şımarığım kusuruma bakmayın!!
İlkler bir kez yaşanır napalım;)

16 Haziran 2008

Kıt'a dur bir kii!!

Bir aydır, haftasonlarımı şehir dışında geçirmenin verdiği yorgunlukla bu haftasonunu evimde geçirdim.
Tesadüf bu ya babalar günüydü;) Aslında bu haftasonum bana "kıt'a dur bir kii..." dedi ve babam için yerimde sayma fasıllı bir hazırlık içerisine girdim. Bir yorgunluk üzerimde, bir tembellik haliyle uyumakla TV arasında hediye seçimi yaparak; Cumartesi TerTerim(kedicim)'le zorunlu veteriner ziyaretimiz sırasında plansızca hediyemiz elimizde döndük eve. Tüm babaların, bu duyguyu içinde yaşatan tüüüm beylerin babalar gününü kutlarım(:

Ben bir telaş gezerken Eskişehir'de, Cadı Aslı beni mimlemiş yokluğumu fırsat bilip de... ;) Şaka bir yana bu "mim", her insanı kendine döndürüp düşündürerek bir "acaba" dedirtecek tarzdaydı.
Kanserde erken tanı ve bu konuya dikkat çekebilmek adına biraz da "mim"i bahane ederek bu mühim konuya dikkati çekmek...
"Erken tanı", elbette tüm hastalılar da büyük önem taşımakta... Gerek uygulanan tedavinin daha çabuk geri dönümünü sağlamak da gerekse sağlığımızı daha çok yitirmeden bize yol gösterici olmakda. Öyle ki, erken tanı sayesinde bir organımızı ya da canımızı kaybetmek zorunda kalmayız. Sadece sene de bir check-up yaptırarak ya da kendimize karşı daha duyarlı davranarak... Vücudumuzun ihtiyaçlarına karşılık verebilmeli ve de boşvermek yerine şeker hastalığı gibi, kanser gibi bir çok rahatsızlığın bize de çok çok yakın olduğunu bilmeliyiz.
Bir "aman"la başlayan yolculuğun "erken ölüm"e neden olabileceğini unutmayalım!!

Kanser de erken tanıya dikkat çekmek adına yol almaya başlamış bile "mavi bisikletliler". Bundan bile yeni haberim oldu benim:( ve bisiklete binmeyi beceremesem de ben de varım demek üzere çevirmeye başladım tüm gücümle pedalımı. Siz de çevirmek isterseniz benimle birlikte, buyrun bu yeni mime;)

Micro PC, Desertwind, Nur'um, ŞekerPembe ve Angel Aslı (:

İyi haftalar herkese... Sağlıkla... Özveriyle...
Kendimizi sevme adına olsun hayatta herşey. Hepimiz buna değer kişileriz:))

11 Haziran 2008

Sessizce gittim...Eskimedim yenilendim.

Sessiz sedasız habersizce, gidip gelmiş oldum bu zaman zarfında Eskişehir'e.

Her ne kadar, çok önceden planlanmış bir seyahat olsa da, "nasılsa yazarım son dakika" diye düşünerek yanıldım bir kez daha!! Plan dışı gelişen akışa uyamadım. İşimle evim arasında bir koşuşturmayla Cuma gecesi yola çıktım ve bugün sabah saati ile İzmir'e vardım. Döndüm dolaştım, yine aynı yerden, şaşkın bir ifadeyle "benmiydim o gidip gelen!! Nur'u tanıma fırsatı yakalayıp rüya gibi bir gün de onunla içini dışına seren... Ben miydim!!" diyerek yazmaya başladım.
Gezdim-gördüm, yedim-içtim, fazlaca üşüdüm bir dee İlk-nur ile Nur'lu sohbetlere dahil oldum. Geldim.
Gitmem kardeşime ithafendi bu sefer... Duhan'ım bir diğer adıyla Bilgecim, kendisi kısaca benim kardeşim; büyüdü, okudu ve üniversiteden başarıyla mezun oldu((: Balosuna da dahil edildiğim için bir de buradan kıyafet götürme görevini üstlenince, bir telaş düştüm yola Cumadan... Birşey unutmadan, kardeşimin mühim gününü kabusa bulayarak unutkanlığımı tarihe yazmadan tastamam bir hazırlıkla vardım şehrine. Eskişehir'i eski kılan son beş yılın en yenilenmiş şehrine...
Balo mu!! Evet balo müthişti!! Bayanlar prenses baylar da benim rüyalarımın perisiydi sanki(erkek peri mi!!Hımm...), külkedisi masalında ki gibi rengarenkti tuvaletleri ama masal geceyarısı bitmedi. Sabah saatlerinde kokoreççi de son buldu, öyle pek de filmlerde ki gibi romantik değildi yani;))
Ertesi gün kendi adıma heyecanlıydım. Yorumlarımızla birbirimize söz hakkı tanıyarak, ortak bir paylaşım noktasında buluşup, yüz yüze tanışmasak da birbirimiz hakkında fikir sahibi olduğumuz Nur'umla bizzat tanışacaktım(: Tramvayla kendimi sokaklara atarak Nurrr, İlknurr diyerek çıktım çarşı yoluna. Önce o beni tanıdı ve yanındaki arkadaşına, tanıdığından emin bir ifadeyle beni işaret etti(: Önce salata ikram etti yazılarımdan bu ara yemek yeme alışkanlığımı çıkararaktan amaa ters tepti. Sonrasında ikimizi de kimse engelleyemedi. Waffle'dı, şaraptı derken ipin ucuyla bir sohbet de kendini iyiden iyiye gösterdi.
İkimizde yengeç burcu, ikimizde konuşmayı seven, içimiz dışımız bir olduğundan aksini istesek de oyunları beceremeyen, gülmeyi ne olursa olsun somurtmaya tercih eden, çok sıkıldığında çaktırmadan kabuğuna çekilen(ki o arada çaktırıyor bir yerlere sığınırken(; ), şarabı seven, karar alırken önceliği karşısındaki kişiye tanıyan ve arkadaşlıklarda öncelik sırasını aynı statüyle derecelendiren;), özel yaşamları çokça benzerik gösteren...v.s.

Çok mu cici görünüyor herşey oradan!!
O kadar değil hatalar vardı o gece şarapla birlikte ıslatılan.
Şööyle ağızda evirilip sonrasın da midemize oturan.
Biz de az değiliz hani ama; yine de çokça iyi, az biraz da kırılmadan kıdemli iki düz yaşayan...

En büyük farkımız boy ve cüsse olup, geleceğe dair en büyük planımız şşş şu anda durum gereği söylenemiyen olandır;))
Nur... Ayy, yaa yine Nur dedim!! Aslında İlknur, sana ve samimiyetine çook teşekkür ederim. Tüm gününü bana ayırmış olma inceliğine de minnettarım bir kez daha belirtmek isterim. Doğum günü hediyemi bile şimdiden düşünmüş ve bana pırıl pırıl bir kolye almış canım.
İlerleyen günlerde ta ki otobüse binerken bile sesini yanımdan ayırmadın/ayırmadım(: ve tanışma ertesi kardeşimin kep törenine de katılarak(yani dün) zorunlu dönüş için son hazırlıkları yerine getirdim.
Ee bir dönem bitti ve evin küçük kızı geri mi geldi!! "Hayır"; okumaya devam diyerek Eskişehirde ki öğrenim hayatına devam kararı verdi. Ablası alıştı mı!! Bilmem... Ama doğru karar olduğunu bilmenin verdiği gururla, gözünde biraz yaşla ayrıldı bu sefer şehrinden.

4 Haziran 2008

Havadan sudan şeylere=Hayata Bu SOBE

Ne zaman yazı yazma amaçlı otursam bilgisayarın başına ki genelde de başında sayılırım ya, kendimi oturmuş uzuun uzadıya saçlarımla oynarken buluyorum. Anlaşıldı ki birşeyler düşünüyorum. En basitinden bu ara pek de yazmak gelmiyor içimden.
Haftasonu şöyle güzel böyle süper diye bahsettiğim blogcu arkadaşlarımla olan buluşmaya katılamadım. Ona da biraz kırgınım:(
Biraz kendime biraz çevreye biraz havalara... Hepsini toplasam havadan sudan şeylere=hayata...

Geçen hafta en güzeli huzur duyduğum mekanda üç bayan açtırdığımız beyaz şarabı denize nazır keyifle yudumlarken gülebilmekti hayata. Aliye dizisinin tok sesli, kıvrak zekalı, romantik adamı "müco"su (Barış Falay)'da yan masadaydı. Kısa boylu ama çoook tatlıydı. Eşi de öyle biriydi işte:( Rüya adamım ben kafayı bulmadan(allahtan) mekandan uzaklaştı.

Son birkaç haftasonum şehir dışında geçince bu haftasonum için de endişeliydim açıkçası. Havalar ısındığından sağımı solumu birbirinden ayırdım biraz tatil modunda dağıldım. "Geleceğim" diye son haber verişimden sonra benim gibi dağılmış arkadaşım Hülya gelince şehrime hediye... Benim blogcu buluşmasını ev sahipliğine kaptırdım. Onu da özlemişim dedim ki arkadaşıma bu ara yorulan gönlüm aracılığıyla; "Sen var ya iyi geliyorsun ruhuma. Gerçekten. Beni hiç yoruyorsun mesela" dedim. Bunun üzerine konuştuk, anladı ki bu ara yorulmuşum. Benimle aynı düşündü kasabamın sıcaklığıyla büyüyen, içi temiz arkadaşım. Sevgiyi konuştuk aydı dilden. Anladım ki yine fazla irdeliyor, gereğinden fazlaca kendimi yargılıyorum. O gün bu gün salmaya başladım, insanları idare eden yerlerimi;)

Geçen hafta yine bir sobeye yakalandım;) Nalancım sen Dubai'den Helsinki'ye gittin bu arada benim sobemi yanıtlandırdın... Ben ancak toparlayıp saçı başı yazmaya başladım(: Ama bu arada da düşünüp durdum;
En heyecanlısı hımm!!
En komik anısıı hıımm!!
Bugün güldüğüm fıkrayı bile hatırlayamayan ben, her bulduğum konu da şüpheye düştüm bu yüzden; "mutlaka daha iyisi vardır!!" diyerekten.
Desertwind Nalanım'dan gelen sobe mevzuu şu; cocuklugunuz da ya da gencliginizde yasadiginiz kendinizce en tehlikeli, en komik macera?
Tehlike diyince insanın aklına "ölüm" gelir elbette. Ölüme yakın oldum elbet bende hatta bu arada komik olarak da anılır oldum tehlikenin yanında((:
Tehlikeli ve komik hikayeler burada;)
Zıplamayı hoplamayı çok severdim ben de her çocuk gibi!! Ama çocukluğumu babamın işi gereği, Erzurum Oltu'da tehlikeli terörist zamanlar da -10 derece soğuk hava koşullarından dolayı da kaloriferin üzerinde çift camlı pencere önünde geçirdim, park manzaralı evimizde. Soğuk hava koşullarına alışkın çocuklar parkta oynarken ben korumalı evimizden onları izler ara ara da sadece izlemekten sıkılıp ağlardım:(
1 - Zıplamalardan birinde kalorifer peteğinin üzerinde yerçekimi kuvvetine yenik düştüm ve düşerken alnımın sağ üst saç bitim yerinden sivri kalorifer köşesine donkklattım ve dikiş attırmamak için evden kaçtım. Yani başıma geleceği anlamıştım.
2 - Evde vakit geçirmelerimde; annemin yorganları üstüste yığdığı odada ki yüklüğü(duvara sabitlenmiş dolap) bebeklerime yuva yapar, boyumu aşan yere zıplayarak pat diye yukarıya sıçrar, sonra da kapısını kapardım. Bir gün zıpladım ve acıyla çığlığı bastım. Nihayet annem buldu beni kıçışımda da annemin devv şişi((: Her yer kan, şişi popişimden çıkartan da anneannem;)
3 - Merdaneli çamaşır makinası konu ve de yine çamaşır günü... Parmağımı çamaşırla bir merdaneye kaptırdım ve yine çığlığı bastım. Kurtaran yine anneannem;))
Acaba bi düğmesi var mıydı geri geri döndüren!! İyi ki vardın anneannem...
4- Nihayet evden çıktııım, parka vardım(: "Yaramazlık yapma"(ben yaramazdım)" diye bin kere tembihlenince yaramazlık yapma korkusunun sonuçlarını bile bile sallanırken yalnışlıkla arkadaşım Esra'ya çarpıp kulağını patlattım): Korkudan kanala girip, kartalların, şahinlerin tepesinde uçtuğu dağa kadar ağlaya ağlaya sürünerek tırmandım ve gece yarısına(bulunana kadar) orada saklandım. Özür dilemekten çok korkardım ve buna zorlandım:( Sanırdım ki isteyerek yaptığın şeylere karşılık yenildiğini kabul etme şekli... Halbu ki değilmiş!! O zamanlar bile geri adım atmaktan nasıl da korkarmışım):
5- Büyüdüm ben(: Dikkati çeken bir genç kıs oldum ve de dikkatin üzerinde toplanmasını isteyen küçük erkek Şükrü'nün neredeyse kurbanı oluyordum): Yazlıkta denize batıp çıkarma fasıllı yakınlaşmasına astım rahatsızlığım dolayısıyla dayanamayınca son nefesimi veriş anını yaşadım ve de karada tüm yazlıkçıların huzurunda gözümü açtım. Eveet siyah-beyaz resimler görüyorsun ve de acayip bir huzurla o ışığa gitmek istiyorsun(: Ölümün acı vermediğini ve sonsuz huzuru(gerçek mutluluğu) o gün yaşadım;))
6- Yine bir yazlık macerası ikisi de 18. yaşıma yeni adım attığım zamanlarda... Doğum günüm de sürpriz olsun diye yat gezisi düzenleniyor ve rahat 25-30 kişi orada toplanıyor. Ben işte o gün yatın en yüksek yerinden atlıyor ve belimi sakatlıyorum. Sonrasında eve doktorlar geliyor, fizik tedaviler görülüyor ve acısı haala sürüyor:( Sonrasında ellerinde minderle arkadaşlar tarafından kucakta sahile taşındım her gün ve gece, tüm yaz süresince(:
Aynı yaz, sürat motoru alan arkadaşımın ilk sürüş konuğuydum ve demirlerine sıkıca tutunarak beni götürmesine ısrarıyla ikna oldum. Ama şakayı kakaya çevirdi son sürat giderken sesimi duymadığı gibi ellerim kaydıkça ayağımın pervaneye yaklaştığını da fark etmedi:( Bu durum bana sorarsanız sanki saatlerce devam etti. Bir hafta açamadığım ellerim mosmor olmuş, tırnaklarım etime geçmişti ve açılamayan ellerim yumruk biçimiyle sevgili Kağan'a hayırlı olsun demişti;)

Hehehe... Güzelmiş yaa, özledim yaramazlık yapmayı(: Ama için de kan olmasın artık korkuyorum. Hem aklıma gelip daha çook var anlatmadıklaım;) Evden kaçmalar, çatıda asılı kalmalar ve sonrası nice cezalar...
Ben de sobeliyorum... Bu sefer geçen ismini yazmadığım birkaç arkadaşı da seçiyorum;)
Nur'um, Lale ablacımm(bu sobeye zaten cevap verdin Lalişim ama olsun ismin geçsin istedim), SuDamlam, YaşamlaDans, UğurBöceği vee Mikro PC ((:

İyi ki yazasım yoktu(: Yine ortalığı dağıttım hihiiihii...