Benim güzel sayfam...
Bol toplantılı, değişme süreci çokça panikli bir dönem geçiriyor şirket. Öyle uzaktan seyrediyor gibiyim. Gerçi o yoğunlukdan nasibimi almıyor da değilim. Galiba bundan tam söylenmiyor bazı şeyler bu ara!! Yoksa "amaaan... kim isterse o uğraşsın bundan sonra" demeyeceğime garanti veremem. Dileklerim yerine geldi diye kendimi dünyanın hakimi sanabilirim. Yaşım 30 olsa da şirkette en genç ben olduğum için lütfen bana eleştirel gelmeyin.
Recep İvedik'e nihayet gittim. Komikti. Bazen argo konuşmalar başımda ağrı yaratsa da gülmek güzeldi doya doya. Kendimi kaybetmiş çok pis mısır yemişim. Öyle ki; film bitip ışıklar yandığında hışımla sırtıma almak amaçlı havaya savurduğum şalımda ki bütün mısırlar başımdan aşağı yağdığında anladım kafamı ve kendimi ne denli dağıttığımı. Gülen birkaç kişi sezdim arkada. Anlayacağınız hayat bana uyum sağlıyor bu ara;)
"Şizofreni Yalnız Oynanmaz" yaklaşık bir haftadır okumaya başladığım Rahmi Vidinlioğlu'nun ilk kitabı.
İlk yüz sayfası oldukça ağır bir dille anlatıyor yazarın içinde ki sevdayı. Ama daha sonra daha akıcı bir hal alıyor kitap.
Aşkı anlatıyor şizofreniye en yakın haliyle. Aşk şizofrenidir diyor, deliliktir. Birini bulduğun da kendini yitirme dönemidir. Ama yazar bunu direkt söylemiyor; yaklaşık üçyüz sayfa, bir bilmece misali imgesel biçim de, şiirsel anlatımıyla bunu okuyucuya sunuyor.
Arka kapaktan;
Gittin! Seni benden, beni senden koparttılar! Kahpe bir intihara dönüş bileti gişedeki Azrail! Tımarhanelere kaldırdılar beni, kollarıma kocaman serum şişelerinde gözyaşları bağladılar!Başlamadan bitti aramızdaki her şey! Bitti! Sen, "Bitti" bile diyemedin "Başlayan şeyler bit(t)er, ben seni sevmeye başlamadım ki..." derdim!Bitti! Her bitiş yeni bir başlangıcın fragmanıydı! Aramızdaki sıradağlar gibi duran aşılmaz engel "Biz arkadaşız..." diye başlayan o çocukça masal değil, gözü dönmüş psikiyatristlerin yazdıkları ufacık bir kağıt parçasıydı: "Şizofrenik septomlar..."diye başlayan ve "...gözlem altında tutulmalı!"emir kipiyle noktalanan!Ey Kâri! Şimdi dinleyeceğin her şey yalandır... Yalan.. Yalan.. Yalan!Bir yalanın utana utana gerçeğe dönüşmesi, tüm gerçeklerin arsızca yalana dönmesi ve neyin gerçek neyin yalan olduğunun artık hiçbir öneminin kalmadığı bir kaosun hikayesidir.. Kocaman, hiçbir şeyle tanımlanamayacak kadar büyük bir acının hikayesi...
8 yorum:
Hayatın sana uyum sağlamaya başladığına sevindim Sibel Ablacım:) Kitap ilginç geldi. Bakalım şu sonu asla gelmeyecek kitap listeme ekledim bile:)
Degisiklikler ne guzeldir esasinda , uzerine bir suru hayal kurabilcegin:)
Yazinin basligini gorunce , icim ciz etti.Eskiden cok kolay kullandigim ve siradan bir anlami olan sizofreni kelimesi hayatima girince ve neyin dogru neyin yalan oldugunu karistirinca daha bir anlam kazandi...Bilemedim...
hahaha Sibelcim hos geldin klube. Sen hayata degil, hayar sana uyum saglayacak tabiki de.
sizofrenler hep ilgimi cekmistir. Ama as�k olanlarindan korkarim))
Nalan geldiginde keske sen de burada olabilseydin.
kesinlikle bu kitabı okuycam...harikasın paylaşımın için saol Sibeliiim... :)
bırak şu milletin yazdıklarını okumayı ve okutmayı da otur kendin yaz:) ŞİZOFREN AŞKA MEKTUP ''Cezmi Ersöz'le öğrenmiştim aşkın hastalık hali olduğunu ki bu aralar sanırımmm hastayım hehe...
Niye katlandım sanıyorsun Recep İvedik işkencene ;)
Normal birşey önersen şaşardım zaten bebeğim. İlginç kadın seninle konuşmak süperdi geleceğin günü bekliyorum 4444 gözle :) muck
bu aralar sana uğrayamadım tek nedeni aşırı yoğunluk sadec o.
birde baktım sayfan şizofreni ile ilgili bir kitap bana ağır gelir gibi geldi,
iş konusunda tekrar hayırlısı sen istanbul bağlantıları kurmaya başladın mı
veee bu arada sobeni atlamadım aklımda sadece zaman ayıramadım malum dikkat gerketiriyor. ama söz uzun sürmeyecek...
sevgilerimle
"hiçbirşeyle tanımlanamayacak kadar büyük bir acının hikayesi" bu hikayeleri okuyunca yaşamış gibi olur mu insan? olmaz.. peki bizzat hikayeyi yaşamak? yaşayıp da yazıyorsan, boşalır yine biraz kanalların. ama bi de yaşayıp yaşayıp kendine sakladıysan/ saklıyorsan asıl o zaman psikiyatrlık olmuşsundur. ve yazmak, yaşamanın artık yetmediği anlarda ortaya çıkan bir ihtiyaçtır.. yaşayıp da "so what?" dediğin yerde kalem gelir eline, kelam gelir diline... yoksa, yaşamanın yoğunluğundayken yazamazsın ki..
şizofren aşka mektup, aşkın hastalıklı yanını keşfettiğinde her aşığın başucu kitabı olmuştur bir dönem. altı defaatle çizilen satırlardan okuyanın hisleri de çıkar, korkuları,kaçışları da.. aradan yıllar geçtiğinde eline geçiverirse bi yerde pervasızca, taşınırken falan mesela, üşenmez, oturur okursun o altı çizili satırları.. "gidiyorsun, ben şimdi sana neyi anlatayım?" ları...
Yorum Gönder