Küçük Dünyama Takılanlara Fısıldadıklarım...: şekerpembe sobelerim sizinle(gizlideeen gizliye)

8 Kasım 2007

şekerpembe sobelerim sizinle(gizlideeen gizliye)

Ben gezmelerdeyken “şekerpembe”m beni sobelemiş bile. Hayat koşuşturmasına bu ara bir de ufak sağlık problemleri eklenince sıra ancak geldi sobelerime cevap vermeye. Biraz gizliler çıkıyor, umulmayan mekanlardan bu sobede de. Seviyorum böyle heyecanlar yaşamayı vee şekerpembe’ye sevgilerimle…

Aşk bence;
yaşaması zor bir şey. Onu tatmak için acısını da mutluluğu gibi yaşayabilmek gerekir. Nasıl, hayat karşılıksız bir şey vermezse aşk da öyle bence. Acısını verir ölüm gibi sana ama, bitirme gücünü de elinden alır bir anda tattırdığı mutluluklarla. Emek verirsin zorlanmadan, hesap etmeden; bunca emeği ancak anne sunar evladına belki de. İşte öyle sahiplenirsin bebeğin gibi, sonsuzluğu sunarsın çıkarsızca, elinde yüreğinde beslersin, gözyaşlarıyla sulayarak büyütürsün gün gelir aşık olduğun kişiyi. Aklın başına geldiyse eğer bil ki aşk bitmiştir. Silkelenir, kendine gelirsin. Fırlatmadan layık olduğu gibi usulca bırakırsın ait olduğu yere kendisini. Gereği hakkını vermektir ve özü kendini bilmemektir.

En saçma huyum; değer ölçü birimine sahip olmadığım için fazla verici olma halim. Bir tatlı söze kanma, bir bakışa yanma, önyargımı bile alt ederek yine de fazla değer verme durumumu hiç sevmiyorum. Bir de buna takıntılı olarak ufak ayrıntılara takılma halim katılınca değmeyin sinir harbime. Kötü çok kötü biliyorum ve bu hususta çalışmalarım hala sürmekte.

Ben küçükken;
çok hareketliydim. Kalorifer peteklerinin üzerin de fink atar. Lise yılların da halının desenleriyle koltuk tepelerinde zıplardım. Babaannem de geçen minikliğimde; tavuklara ben bakardım, sütçünün ahırına gizlice kaçar ineklerle konuşur yanlarında uyurdum ve her defasında bulunduğumda o inatçı ineğe yaklaşamayan ailemin yanına yine ben varırdım. Ama sonra düğmelerimi yiyen tavuğumu dedeme kestirdiğimi hatırlarım, 4-5 yaşlarındaydım. İnsana korkunun ve kırılmışlığın neler yaptırdığını ilk o gün tattım.

Aslında ben;
kolay kolay katlanılır biri değilmişim. Bazılarına göre çok tebessüm eden bazılarına sorsanız burnu kaf dağında gezenmişim.
Ben, içim sevgi dolu olsa da güvenmemek uğruna kalkanlarımı kuşanır öyle gezinirim. Ama bence fark edilmez, görünmezdir benim kalkanım. Yani inanır görünsem de, fazla zarar almadan geçer giderim zamanı geldiğinde. Yani ben “en saçma huyum”u yenmek üzereyim.

İlk kopyamı;
ne zaman çektiğimi hatırlayamayacak kadar küçük değildim bir kere. İlkokul da asla çekmedigimden eminim, öğretmenimin yüzüne bakamazdım yoksa. Ama ar damarının çatlamaya başladığı Orta-3 yılı diye hatırlıyorum. Çok teferruatlı ve unutulmaz değil; sadece bir göz kaymasıydı. Ama senelerce süren ardı pek de kesilmeyen.

Cep telefonumda; ismi hala kayıtlı onun. Aynı duruyor henüz silemedim, elim varmadı. Mesajları da duruyor ama okumuyorum öylece duruyor ve hatta eski hattımı bile atmadım. Hepsi hafıza da.


İşte gitmeden benim -sobeleyerek- cevaplarını merakla beklediklerim;

dropbydrop

3 yorum:

angel dedi ki...

Amanda aman kimler gelmiş,h.gelmiş:))
Sobe yazılarını seviyorum ben,kendi penceresinden yansıyo kelimeler;)benim ki biraz fazla şeffaf oluyo ama idare edin artk:))
güzel bir h.sonu diliyorum öptümmm

Adsız dedi ki...

neden gittin arkadaşım ya...hiç ses seda çıkarmadan..şaka şaka..iyi olur inş..hayırlı olsun canım.burada da takipçinim. sevgiler..

ŞEKERPEMBE dedi ki...

önce hoş geldin sefa getirdin...
sana uğurlar yeni ve güzel sürprizler getirsin yeni sayfan...
sonra çok teşekküler içden, sımsıcak yanıtlarına...

sanırım artık iyileşmişsinde...
:))))))
herşey güzel olacak yeterki isteyelim...

sevgilerimle